Felsefe ile antropoloji arasındaki çatışmaya işaret ederek, diğer etnolog
ve antropologların aksine toplumların incelenmesinde karşılaşılan sorunları
temel alarak tasarlamak fikrinin daha ilginç olduğu görüşünü savunmaktadır.
Antropolojinin, Etnolojinin de etkisiyle, çalışma alanı olarak "devletin
kökeni”ni belirlemesi ve bu döneme devletli-devletsiz toplumlar odaklanmasını
eleştirmekte, siyasal antropolojinin gelişimini belirleyen şeyin devlet
takıntısı olduğunu belirtmiş, bu bilim dalı açısından, devletli/-devletsiz
toplum ayrımının kaçınılmaz olmadığını vurgulamaktadır. siyasetin her toplum için söz konusu ve
evrensel bir nitelik taşıdığını dile getirmektedir.
Siyasal antropoloji devleti düşünmemize ne derece yardımcı olabilir
sorusunun cevaplandırılmasında evans-pritchard, fortes, kuper, richards gibi
düşünürlerin fikirlerinden faydalanmıştır.
Siyaset felsefesi ve antropolojinin takıntı derecede ilgi duyduğu
konuların başında devlet olgusu gelmektedir. siyasasal antropolojinin ana
temalarından birinin devletin kökeni ve devletli-devletsiz toplumları ayırmaya
yarayan kıstaslar olduğunu belirtmiştir.
Siyasal antropolojinin kökenini Sir Henry James Summer Maine ve Lewis
Henry Morgan’ ın iki eserinde arayan Abeles şu şekilde bir özetleme yapmıştır.
Siyasal Antropoloji
|
|
Sir Henry James Summer
Eski Yasa adlı eseri (ancient
law)
|
Lewis Henry Morgan
eski toplum eseri (ancient society)
|
-
Yer ve zaman olarak birbirinden uzak sistemler arasında karşılaştırma
yapmaktan kaçınmayarak eski toplumların hukuksal kavramlarını
karşılaştırmakla yetinmektedir.
-
İnsan toplumlarını sırayla iki büyük siyasi örgütlenme etkiler: kan
bağı ve toprak birliği yaklaşımı
-
Modern toplumsal örgütlenme,
toprakla çizilen bir çerçeve siyasi sistemin temeli olan akrabalık
bağının yerine geçtiğinde ortaya çıkmıştır.
-
Bireyselciliğin daha önceki siyasal ve toplumsal bağlardan türediğini
savunmuştur.
-
İlk veri siyasettir ve hukuk insan gruplarının türev bir ürünü olarak
değerlendirilmektedir.
-
Gen (ilkel bir toplumda temel toplumsal birimleri oluşturan kandaş
gruplar) siyasal bir kosmostur ve katıksız haliyle yönetimin özünü
oluşturmaktadır.
-
En temel grup ailedir ve aynı soydan gelen en yaşlı erkeğe bağlı olan
ailelerin birleşmesi gens’ i meydana getirmektedir. Gensten daha büyük kapsam
içeren kabilelerin birleşmesi de devleti oluşturur. Bu durum arkaik
toplumlarda ortak soydan gelme bağ düşüncesini temel veri olarak ortaya
çıkarmaktadır.
|
İnsanlığın
başlangıcından günümüze kadar geçen farklı aşamaları çizme kaygısı
taşımıştır.
İnsanlığın geçirdiği aşamaları:
-
yabanıllık ( avlanma ve yiyecek toplama veya avcılık dönemi de
demektedir)
-
barbarlık dönemi ( orman açma ve yakma ile kazanılan alanlarda yapılan
çapa tarımı). Bu dönem, basit tarım araçları ile yapılan ilkel bir tarımcılık
dönemi
-
uygarlık dönemi: sulama, gübreleme, pulluğun kullanıldığı ileri
tarımcılık gelişmesini izleyen karmaşık yapıdaki toplumlardan söz etmiştir (
kentlileşme kültürü deyimi ile örtüşmektedir.
-
Mainenin kan bağı ve toprak birliği yaklaşımı Morganda da yer
almaktadır.
-
İhsanlık tarihi iki hükümet sistemi geliştirmiştir: 1. soylar, boylar
ve kabililer üzerine kurulu toplumsal örgütlenme 2. toprak ve mülkiyet
üzerine kurulu olan siyasi örgütlenme.
-
Morgan arkaik klanın ana soyundan gelmesi gerektiğini söylemiştir.
-
Toplumsal örgütlenmeden siyasal örgütlenmeye geçiş toplumsal dizgelerin
gelişmesi sürecinde büyük önem taşımıştır ve toplumsal örgütlenme de anaerkil
dizgenin telem oluşturduğunu ve siyasallaşma öncesi toplumların genellikle
demokratik nitelik taşıdığını kanıtlamaya çalışmaktadır.
|
Abelesin
çalışmasında Maine ve morganın aile ve devlete dönük yaklaşımlarının yanında
doğal hukuk kuramının temel savunucularının da görüşlerine yer vermiştir:
Doğal hukuk
okulu, kendinden önceki ilahi kökene dayalı yetke anlayışını yıkarak sivil
iktidarın insani bir kurum olduğunu savunmuştur. Bu kurama göre iktidar
kaynağını tanrı yerine sözleşmede bulmaktadır ve bu sözleşme insanlar
arasındaki bir anlaşmayı ifade eder. Kitabın birinci bölümünde bazı
düşünürlerin görüşlerine yer verilmiştir. Bunlardan Clatres; devlete karşı
toplum fikrini savunarak arkaik olsun veya olmasın tüm toplumların siyasal
olduğu savunu ortaya koymuş, devletsiz toplum olmadığını ancak devlete karşı
toplumların olduğunu öne sürmüştür. Lowie ise Hegeli referans alarak devleti evrensel görmüş, hem komünizmi
reddettiği hem de siyasal antropolojinin kimliğini tek bir nesne de –devlette-
aradığı için Morgan’a karşı durmuştur. Lowie, devletsiz-devletli toplum
ayırımını reddetmiş ve en ilkel toplumlarda bile bazı ortak birincil siyasal
özelliklerin- devlet tohumları-mevcut olduğunu söylemiştir.
Klasik temsil
kuramın eleştirisinin siyasal antropolojinin çıkışı olduğu belirtilirken bu
kuramın doğal durum ile uygar toplum arasında baştan bir ayrılma olduğunu kabul
etmektedir.
Doğal
hukukçuların tersine, İktidarın ve siyasetin evrensel niteliği ve devlet öncesi
toplumlarda da olduğu gerçeğinin tespiti açısından bu tartışmadan
faydalanılmaktadır.
Özetle,
Abeles, Antropoloji ile siyaset felsefesi arasındaki mücadelede, Antropolojinin
“siyasetin evrenselliğine ve doğal durum öncesindeki varoluşuna” yönelik
tespitine katılırken, her ikisinin de “devlet takıntısını” eleştirmekte,
Antropolojinin “temsil”i reddetmesini ise kabul etmeyerek, kişisel konumu
itibariyle siyaset felsefesinin görüşüne yaklaşmaktadır.
“Tasarım Olarak Devlet” başlıklı
İkinci bölümde, genel olarak, Abeles’in yaklaşımı ve metodolojisini ortaya
koyduğu görülmekte, devletin Marks ve Weber gibi bir tahakküm ve güç ilişkisi
etrafında açıklanabileceğini ortaya koymaktadır.
Abeles, bu bölümde iktidar, siyasal sistem, yönetme gibi çeşitli
kavramları da göz önünde bulundurarak devlet konusundaki çeşitli yaklaşımları
analiz etmeye yoğunlaşmıştır.
Ona göre asıl sorun, modern toplumda güç dengesinin biçimlenmesi
sorunudur.
Analizini yaparken hem Marksist hem de Weberyan görüşlere yer vermiştir.
Marksist formüllerde aradığını bulamayan yazar gözünü Webere çevirmiş, Weber’in
güç bir toplumsal ilişkide kendi
iradesini kabul ettirme şansı, tahakküm ise bir emre itaat etmeye hazır kararlı
insanlar bulma şansı olarak tanımını devletin içerden incelenmesi gerektiği
sonucu ile birleştirmiştir.
Abeles’in Weber’den etkilendiği ikinci nokta: insanların eylemlerini
kafalarındaki devlet idealinin yönlendirdiğidir. Antropolojinin merkezinde yer
alan devletli-devletsiz toplum ayırımın weberci bakış açısından hiçbir anlam
ifade etmediği için bu yaklaşımdan kaçınmıştır.
Weberci bir analizi temel almak suretiyle, devletin kökeni incelemek
yerine, tüm insan toplulukları için evrensel olan “siyasal olanı”, “iktidarı”,
meşruiyeti”, meşruiyetin sağlayıcısı olarak temsili, temsil ilişkisi içerisinde
önemli bir yere sahip ritüel, ayin ve simgelerin dolaşımını önermektedir. ona
göre, devletli-devletsiz toplum ayırımı önemli değildir. Devlet içeriden
incelenmesi gereklidir. İktidar, temsil meşruiyet gibi konular bu çerçevede ele
alınabilir. Sorumlu bir antropolojik yaklaşım: 1- iktidara, erişimine ve
uygulanmasına yönelik çıkar 2- üzerinde üstlenilen kimlikler keşisen mekanlar
itibarıyla toprak çıkarı 3- kamusal alanı şekillendiren pratiklere ve
temsiliyete ilişkin çıkar olmak üzere üç unsuru birleştirmesi gerekir.
Modern siyaset ile antropoloji etkileşiminin yanı sıra çağdaş toplumların
ve devletlerin anlaşılmasında bu iki disiplinin birlikteliğine özel önem
verilmiştir. Bu noktada Korsika ve yonne örneklerine başvurmuştur.
Abeles’e göre siyasal temsiliyet ile siyasal eylem boyutu birbirinden
ayrılmalıdır.
Siyaset: yalnızca iktidara erişim ve bu iktidarın belli bir toprak
parçası üzerinde kullanımı ile ilgili değil, bir kamusal alanın inşası, siyasal
temsiliyetin sahnelenmesi, yöneten ve yönetilenler arasındaki temsiliyetin
simgesel olarak sahnelenmesi ile ilgilidir.
Bu bölümde siyasi temsiliyetin sahnelenme biçimlerini sorgulamıştır
Temsil edenler ile edilenler arasındaki mesafeden bahsederken ritüellerin
önemini de belirtmiştir. Bir ritüeller bütününün yönetenlerin etrafında büyülü
bir çember çizdiği, tam da medyatik kolaylıkların benzersiz bir rahatlıkla
imgelerini yakalamaya imkan verdikleri anda yönetenleri ulaşılamaz kıldığı
konusu üzerinde durarak siyasal olanın bu modern simgeleştirmelerini daha iyi
anlamak için onu çevreleyen ritüelleri önemle incelemenin ilginç olabileceğini
vurgulamıştır.
Son bölümde, Abeles’nin, açıkladığı kuramsal çerçeveyi, Fransa örneğinde
iki olayda açıkladığı veya değerlendirdiği görülmektedir. Fransa Cumhurbaşkanı
özeline ait iki olayda, siyasi
temsiliyetin nasıl sahnelendiği, bu ilişkinin kurgulanmasında önemli olan değer
ya da ritüellerin varlığı, temsil edenler ile temsil edilenler arasında ortaya
konan mesafe, bir ritüelin bir mesaja dönüşmesi örneklenmektedir.
Bu bölümde dikkat çeken hususlar; kutsallık fikrini de içeren ritüelin
siyasal temsiliyetin sahnelenmesindeki yeri çerçevesinde, laik bir Cumhuriyette
de gerçekleşebileceğine ya da var olduğuna işaret edilmesi, modern siyasal
iletişim ile geçmişten gelen ilişki biçiminin harmanlanmış bir biçiminin
gösterilmiş olmasıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder