Kaleme alınma Tarihi: Haziran 2013
İnsan-makine ilişkinin sorgulanışı, makinenin mi
insanın yoksa insanın mı makinenin emrinde olduğu tartışmaları popülerliğini
hep korumuştur. Tartışmalarda makineyi insanın ürettiği, insanın emrinde bir
alet olduğu, insanın ihtiyaçlarını karşılamak için vazgeçilmez, yadsınamaz
olduğu görüşlerinin yanı sıra ürettiği aletin kölesi haline getirilen insanın
kendi benliğini kaybettiği, makinenin emirleri doğrultusunda yaşamının
çerçevesini çizdiği görüşleri tartışmaların odak noktasında ki ana fikirlerdir.
Gerçekten de, makineye bağımlı insan yaşamının kendi benliği dışında
çerçevelendirildiği açıktır. Çalışma şartlarının düzenlenmesinden günlük
yaşamımızdaki en basit bir işlerin bile saatsel disipline edildiği bir dünyada
yaşamaktayız. Makinelerin gücü öylesine yükseldi ki, ünlü Terminatör
filmlerinin sonuncusu Terminatör-3:Makinelerin Yükselişi filmi, Makinelerin
insanın yazgısını kontrol ettiği ana fikri üzerine kurulmuş ve bunu önlemenin
tek yolu makineden daha korkunç olmaya bağlanmıştır.
Bİr sanayi dalıyla ilgili üretim yöntemlerini, kullanılan araç, gereç ve
aletleri kapsayan bilgi teknoloji olarak tanımlanmakta, üretimle ilgili
bilginin gerçek hayatta kullanılmasını ifade eden tekniklerin bütününü
oluşturmaktadır. Markist söylem teknolojiyi; üretimin doğal olgusu olan emeğin
nasıl kontrol edileceğinin ve sömürüleceğinin bilgisi olarak tanımlamaktadır.
Yönetim yazınının fordist süreçle başlayan mekanizasyonu aşma çabaları aslında
makineleşmenin üretim sürecinde kullanımının tarihini oluşturmaktadır.
Fordist üretim, hareketli montaj hattı sayesinde belirli ürünler için özel
olarak hazırlanmış makinelerle, kitle, standart ve fiyat rekabetine dayalı
üretimi ifade etmekte, ileri teknik işbölümünün temelini oluşturmaktadır.
Fordist modelde üretim sürecinin tüm aşamalarını kapsayacak bir plan esas
alınmış, planda katı bir işbölümüne tabi tutulan işçilerin hareketleri
verimliliği en üst düzeye çıkaracak biçimde sınırlanmış ve zamanlaması
yapılarak en ince ayrıntılarına kadar hesaplanmıştır. İşbölümü ve uzmanlaşma
işin niteliksiz ve yarı nitelikli işgücü tarafından yapılmasına olanak tanımış,
nitelikli işgücüne olan bağımlılık azalmıştır.
Fordist sistemde niteliksiz işçi ile makine arasında sabit bir ilişkinin
kurulduğu hareketli montaj hattı çıktının standartlaştırılmasına olanak
tanımıştır. Böylelikle kitle üretiminin teknik olarak şartları hazırlanmıştır.
Kurulan organizasyon yapısı ile karar alma üretim sürecinin dışına taşınarak
işçinin insiyatifi elinden alınmıştır.
İşçinin işten ve karar alma sürecinden koparılması yüksek ücretle telafi
edilmeye çalışılmış ise de iş motivasyonunun azalması engellenememiş, işe
yabancılaşma kendini göstermiştir.
Taylor’dan başlayarak yönetim yazınında sürekli olarak iş gücünün daha etkin
bir hale getirilmesi için öneriler ortaya konulmuş, işçiye ‘daha iyi ne/nasıl
yaptırılabilir’ sorusunun cevabı aranırken işgücünün kendisi unutulmuştur, İş
gücünün işdışındaki yaşamı yok sayılmıştır.
İşçilerin, kabiliyetleri ölçüsünde, bir işi en hızlı ve en verimli bir şekilde
yapabilecek seviyeye ulaştırılması için geliştirilip eğitilmesi, hem
çalışanların hem de yönetimin en önemli hedefi olarak kabul edilerek, bir işin
en verimli nasıl yapılacağının bulunması ve işçilerin işi bu yolla yapmalarını
sağlayabilmek için eğitilmeleri, verimliliği arttırmak için standart iş
usullerinin geliştirilmesi; standart iş sürelerinin belirlenmesi, alet ve
techizatın geliştirilmesi ve standartlaştırılması vb. gibi önlemlerin alınması
gerektiğine inanılmıştır.
Fordist sistemin içinde barındırdığı iki temel paradoks onun mekanizasyonu aşma
çabalarının çıkmazı olarak açıklanabilmektedir. Fordist üretim sisteminin en
önemli özelliği olan yığın üretim, üretim miktarının talep edilmesini zorunlu
kılmaktadır. Üretilenlerin talebe dönüştürülmesi sürecinin kesintiye uğradığı
yıllarda zaten fordist sürecin sonuna gelinmiş, ekonomik krizler başlamıştır.
Ford fabrikasında üretilen her otomobilin talebinin yaratılması ve böyle bir
döngü, fordist sistemi idame ettirmiştir. Üretimin talebe dönüştürülmesi
fordist sistemin ilk paradoksu olarak nitelendirilmektedir. İkinci paradoks ise
kullanılan montaj hattı sistemi ile ilgilidir. Çünkü, montaj hattı sabit
yatırımlar arasında devamlı yenileştirilebilinecek kadar ucuz bir yatırım
olmadığı için, bu yatırım giderini karşılamak ve kara geçebilmek amacıyla uzun
yıllar aynı ürünün üretilmesi ve her defasında da yeni tüketicilerin
bulunmasını gerekli kılmaktaydı. Böylelikle ürünün fiyatı sürekli düşürülmek
suretiyle gelir dağılımının her gurubunda yer alan insanlara ulaşma, aynı
zamanda da tüketimi canlı tutma hedefi bulunmaktaydı.
1970'li yıllardan başlayarak tüketici piyasalarının yeniden yapılanması, çok
uluslu işletmelerin iyice yayılması, yaşanan petrol krizleri Fordist üretim
anlayışını ve Keynezyen politikaları negatif yönde etkilemekte ve ülkeleri
dönüşüme zorlamaktaydı. Üretimde esnek uzmanlaşmaya geçilmekte, ekonomide
Keynezyen yönetimden neo-liberal politikalara dönülmekte ve Devletin ekonomiye
müdahalesi özelleştirme ve deregülasyon politikaları ile sınırlandırılmaktaydı,
1970’li yıllarla birlikte yüksek oranlarda ki kâr artışları ve bununla ilintili
olarak düşük kalan maliyetlerin ortaya çıkardığı fordist paradigma, kitlesel
tüketimin belirli bir doyungunluğa ulaşması, fordist üretim sisteminin daha çok
yaygın olarak uygulandığı gelişmiş kapitalist ülkelerde kitlesel üretimin iç ve
dış pazarlarda meydana gelen ani talep değişikliklerine yanıt verememesi,
üretimin aşırı sıradanlaşması ve standartlaşması bir çeşit refah devleti
uygulamaları nedeniyle ciddi bir kriz sürecine girmiştir ve yeni arayışlara
sevketmiş bu ise post-fordist dönemi ortaya çıkarmış, üretim süreçlerinde
kullanılan teknoloji ve iş gücü niteliğinde değişimler yaşanmaya başlanmış
ortaya ‘esnek üretim’ adı verilen bir üretim modelini ortaya çıkarmış,
işletmelerin kullanacakları işgücü miktarını ve niteliğini belirleyebilme
yetkisinin serbestleştirilmesi, işgücünün esnek kullanımı ortaya çıkarılarak
‘daha fazla kar elde etme güdüsü’ kendini göstermiştir.
İş gücünün işyerindeki verimliliği arttırarak üretimde karlılık kabiliyetini
yükseltme çabaları işçiye bağlı yeni yönetim tekniklerini ortaya çıkarmıştır.
Örneğin, her işçiye yaptığı işin kalitesinden sorumluluğu yüklemlenirken,
işçinin işyerindeki varlığını sorgulayan kalite çemberleri altında guruplar
oluşturmasına ve işyerine daha fazla nasıl katkıda bulunabileceğini bulmasına
olanak sağlayan yöntemler geliştirilmiştir.
Yukarıda belirtilen her üç öğe, sermaye sahibikarını arttırma, üretilen mamulun
kalitesini çoğaltma, işçinin verimliliğini maximum düzeye çıkarmak için
idealdirler. Ancak, meselenin işçi açısından görünümü dana farklıdır. Çünkü,
sürekli kalite kontrol, tam zamanında üretimi sağlama, verimlilik hırsının
gerçekleştirilebilmesi tamamen üretim sürecinde rol alan işçinin fedakarlığına
dayanmakta, iş yoğunluğu ve ağır çalışma şartları gibi temellere oturmaktadır
böylelikle karşımıza fordist rejimdeki makineleştirilmiş insan görüntüsünden
farklı bir tablo çıkmamaktadır.
1950-60’lı yıllarda hakim olan Fordist paradigma; üretim sürecinin
mekanizasyonu ile emeğin itaati ve bölünmesini artırma yolunda bir sistem
öngörmekte ve makineleşme, standartlaşma, uzmanlaşma, makineye bağımlı işçinin
ve işin ön plana çıktığı, yapılan işin makinenin ritmine göre belirlendiği
temelinde biçimlenmekte iken, 1970’li ve 1980’li yıllarda yeni teknolojilerin
üretim süreçlerine yönelik getirdiği köklü değişiklikler, üretimde ve
istihdamda belirgin esnekleşmelere yol açmıştır. Emek süreci, yarı özerk
çalışma grupları, kalite çemberleri ve iş genişletme gibi işin yeniden
düzenlenmesine yönelik faaliyetlerle biçimlenmeye başlanmış, yeni
düzenlemelerle işçinin işini benimsemesi ve hoşnutluk düzeyi bir miktar
artırılsa da denetim ve kontrol, biçim değiştirerek yine sermayede kalmıştır.
Geçmişte, emek gücünün vasıfsızlaştırılmasına ve ucuz emek kullanımına dayalı
bir fordist sistem var iken, teknolojinin ilerlemesi, makineleşmenin daha da
profesyonelleşmesi vasıflı işçi yerine mikroelektronik kontrolü getirmiş,
üretimde parçaları bütünleme işini kolaylaştırıp, uyumlu işlemlere dönüştürerek
vasıflı işgücü gereksinimini azaltmıştır. Yani değişen bir şey aslında yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder