19 Temmuz 2018 Perşembe

Fuat Köprülü’ nün “ Orta Zaman Türk Hukuki Müesseseleri” adlı Makalesinin Analizi

İslam aleminin en önemli unsurlarından biri olarak bulunan Türkler, özellikle XI. Asırda Büyük Selçuklu İmparatorluğu ile birlikte bu alemde hakimiyetlerini iyice perçinlemişlerdir. Tür tarihi, İslam alemi içerisinde yalnızca askeri ve siyasi bakımından incelendiği için kamu hukuku alanında ki rolleri çok az belirginleşmiştir. İslam kamu hukukundan ayrı kamu hukuku olup olmadığı tartışmaları esnasında Türklere has kamu hukukunun olmadığı, İslam kamu hukuku kaynaklı olduğu belirtilmektedir.
Yabancı yazarlardan Bisoujkides; Türk milletinin hayatından ve Türk örf ve adetlerden doğmuş bir Türk hukukunun olmadığını, Türklerin özel hukukunun İslam hukukundan aldığını belirtmekte, kamu hukuku dönemini;
1. 8 inci yüzyıldan 19 uncu yüzyılın ortalarına kadar-tanzimat- Türklerin İslam hukukunun suni, Hanefi mezhebinin ahkamına tabi olduğunu,
2. istanbulun fethiyle beraber bizansın kurumlarından etkilenme olduğunu,
3. kanuni Süleyman zamanında kamu hukukuna ilişkin bir takım kurallar konulduğunu belirterek 3’ lü bir ayırım yapmıştır.
Türklerin islamiyetten önceki hukuki kültürlerine ve kamu hukukuna bakıldığı zaman;
Eski Türklerde hakimiyet telakkisi ile bağlı bir adeti, hükümdarı bir iklim üzerinde yukarı kaldırarak cülüsunu ilan etmek şeklinde bir merasimi hemen bütün Türk devletlerinde görebilmekteyiz.
Arkeolojik kazılardan elde edilen neticeden, bilhassa Göktürk Kitabeleri, Türklerin kendine has hukuki hayatı olduğunu ispatlar mahiyettedir.
Ülke hükümdar ve ailesinin ortak malıdır. Hun İmparatoru Mete ülkeyi üç kısma ayırmış, batıda Tıgın, merkezde Hakan ve doğuda Velihat Tıgın olarak örgütlemiştir. Ancak daha sonra Türk Devletleri doğu ve batı olarak örgütlenmiş ve hakanlar doğuda, Yabgular batıda hüküm sürmüşlerdir. Üstünlük doğudaki Hakandadır. Karar Organı Kurultaydır. Kurultayın üyeleri Hakan, Yabgu ve Boy Beyleri’dir. Kurultay, yılda iki kez toplanırdı. Burada devlet işleri görüşülür, göçler organize edilir, devletle ilgili davalara bakılırdı ve savaş ve barış kararları alınırdı. Bu kürümü Hakan denetlerdi. Bu kuruma Türklerdeki ilk meclis denilebilinir.
Hukuk Kuralları yazılı değildi ve Kurultay Kararları, örfler ve adetlerden oluşurdu. Dinin yaptırım gücü yoktu. Vatana ihanet, isyan, savaştan kaçma, cinayet işleme önemli suçlardandı. Devlete karsı islenen suçlara Kurultay, diğerlerine yargıçlar bakardı.
Abbasi İmparatorluğunun kuruluşundan sonra İslam kamu müesseseleri sağlam bir tarzda kurulmaya başlanmış, merkezi idare, vilayetler teşkilatı, askeri, adli, mali teşkilat oluşturulmuştur. Harun reşidin etkisi ile Ebu Yusuf, El Mehdi’ninin etkisi ile El Khassaf kamu hukukuna dair eserlerini yazmışlardır. Abbasi idari müesseselerinin Türk müesseselerine etkisi büyüktür. Bir yandan İslamiyetin etkisi bir yandan da eski Türk devletlerinin hükümet geleneklerinin etkisi yoğun bir biçimde hissedilmektedir. Bu yöndeki en önemli örnek Karahanlılardır. Göktürk ve Uygurların siyasi ve idari ananelerini devam ettirmelerinin yanında bu ananeleri İslam prensiplerine uydurmuşlardır.
Karahanlılar Devletinde, Türklük on plandaydı; hükümdarı  Han,  karar organı Kurultay idi. Karahanlılar, İslamiyet öncesi Türk Hukuk düzenini devam ettirmişlerdir.
           Türk müesseseleri tarihinin en önemli devri Büyük Selçuklu İmparatorluğu dönemidir. Selçuklu devletinde, Gazneliler vasıtasıyla intikal eden Abbasi-Sasani gelenekleri, Gazneliler ve Karahanlılardan intikal eden Eftalit, Göktürk ve Uygur gelenekleri ve Oğuzların kabile gelenekleri gibi farklı menşelerden gelen hukuki müesseselerin tesiri görülmektedir. Selçuklu Devletinde ülke,  hükümdar ve ailesinin ortak malı idi ve hükümdarın adi Sultandı. Sultan Mensur'dan başlayarak hükümdarlık Halife'den alınmaya başlanmıştır.
Ayrıca devlet yönetiminde Vezirlik Kurumu oluşturulmuştur. Karar organı Divandır. Divanda devlet meseleleri görüşülür ve halkın sorunlarına çözümler aranırdı. Türk Amme müesseseleri tarihinde Selçuklu devrinden sonra cengizliler devri gelmektedir. Tüm dünyaya nizam veren siyasi ve askeri bir fetih devresidir. Hakimiyet kurduğu alanlarda iyi işleyen siyasi ve idari müesseseler kurmuştur.
Ortazaman Türk müesseseleri tarihinin son safhasını Osmanlı devri teşkil eder. Anadolu Selçuklu saltanatının idari geleneklerinin varisidir. Yeni zaman Avrupa’ sına mutlakiyetçi devlet rejiminin ilk örneğini vermiştir. Bu yönde, Türklerde amme hukukun ve siyasi kültürün süratli gelişimini göstermek bakından iyi bir örnektir. Osmanlı Devleti'nde yönetim, merkeziyetçi, teokratik monarşi idi. ülke hükümdar ve ailesinin ortak maliydi, ancak Fatih Sultan Mehmet zamanında çıkartılan Kanunname-i Ali Osman ile bu usul kaldırılmıştır. Hükümdara Sultan, Padişah, Hünkar, Han, Hakan, Bey, Gazi denilmiştir. Padişahların siyasi otoritelerinin yanısıra, Yavuz Sultan Selim zamanından itibaren Halifelik kurumunun Osmanlı Hanedanı’na geçmesi ile dini otoriteleri vardı. Siyasi otoriteyi Sadrazam, dini otoriteyi Şeyh-ul İslam kullanırdı. Otorite, Kuruluş Döneminde zayıfken, Yükselme Döneminde, özellikle Fatih Sultan Mehmet ile, mutlak hale gelmiştir. Padişahın mutlak gücü l9.yüzyılda ferman olarak yayımladığı Sened-i İttifak, Tanzimat Fermanı ve Kanun-i Esasi ile kısıtlanmıştır. Ancak hiçbirinin denetlenme olasılığı olmamış ve merkezi otoritenin gücünü yeniden kazandığı hallerde hükümsüz kalmışlardır.
Osmanlı Devletinde, hükümdarlık babadan oğula geçmekteydi, ancak Sultan 1.Ahmet zamanında Vesaret Kuralı getirilmiştir. Osmanlı Devletinin karar organı, Divan’dır; kurucusu Orhan Gazi’dir. Fatih Sultan Mehmet'e kadar Padişah başkanlık etmiştir ama daha sonra Sadrazamlar başkanlık etmeye başlamıştır. Sultan 2.Mahmut zamanında kaldırılmıştır. Divanda devlet meseleleri görüşülür, halkın sorunlarına çareler bulunurdu. Üyeleri Padişah, Sadrazam, Vezirler, Kazaskerler, Defterdar, Nisancı, Şeyh-ul İslam (l6.yy), Kaptan-i Derya (l6.yy), Reus-ul Kuttab ve Yeniçeri Ağası’dır. Kazaskerler adalet, eğitim ve din islerinden, Defterdar mali islerden, Şeyh-ul İslam ise din islerinden sorumluydu; Kaptan-i Derya Donanma Komutanı, Yeniçeri Ağası Genelkurmay Başkanıydı.
İki çeşit Hukuk Kuralı mevcuttu. Bunlar Örfi ve Şerri Hukuk’lardı. Örfi Hukuk gelenekler, örf ve adetler ve kanunnamelerden oluşuyordu. Şerri Hukuk ise İslam Hukuku idi. Hukukta birlik yoktu. Müslümanlar için Şeriat Mahkemesi, Gayrimuslumler için Cemaat Mahkemesi,  yabancı devletlerle çıkan anlaşmazlıkları çözümlemek içinde Kapitülasyon Mahkemesi vardı.  l9.yüzyılda mahkemeler birleştirildi. Mahkemelere Kadılar başkanlık ederdi. Başkent İstanbul’du.
Ülke Yönetimi üç ana kısma ayrılmıştır. Bunlar Merkeze Bağlı Eyaletler, Özel Yönetimli Eyaletler ve Bağlı Hükümet ve Beyliklerdir.  Toprak Yönetimi üç ana baslığa ayrılmıştır. Bunlar Osri Topraklar, Haracı Topraklar ve Miri Topraklardır. Osri Topraklar Müslüman halkın, Haracı Topraklar Gayrimüslimlerin topraklarıdır. Miri Topraklar, devletin mülkiyetinde bulunan topraklardır. Miri Toprak sahipleri devletin kiracısı durumundadır.  Toplum yapısı ikiye ayrılmış durumdadır. Müslümanlar "Tebaa", Gayrimuslumler "Reaya" olarak adlandırılmıştır. l9.yüzyılda Sultan 2.Mahmut herkesi "Tebaa" ilan etmiştir.
Osmanlı Devletinde ilk kez Padişah Otoritesinin kısıtlanması Sened-i İttifak (1808) ile gerçekleşmiştir. Sened-i İttifak, anayasal nitelikte bir belgedir. Padişah 2.Mahmut yetkilerinin bir kısmını Ayanlarla paylaşmıştır.  Sultan 2.Mahmut dönemindeki bir başka önemli ferman ise Tanzimat Fermanı’dır. Tanzimat Fermanı ile yargı, vergi ve askerlik konularında düzenlemeler yapıldı, sinirli özgürlükler verildi,  Mecelle adında bir Medeni Kanun yapıldı.
Bu donemde yargı ikiye ayrıldı: Divan-i Ahkam-i Adliye ve Şurayı Devlet. Divan-i Ahkam-i Adliye bugünkü Yargıtay, Sura-yi Devlet ise Danıştay Görevini görüyordu. Divan kaldırıldı ve yerine Heyet-i Vükela getirildi ki, bugünkü anlamda  Bakanlar Kurulu niteliğinde bir kurumdu.

Sultan 2.Abdülhamit zamanında Kanun-i Esasi (1876) hazırlandı  ve yürürlüğe girdi. Bu bir ferman anayasadır. Bu Anayasa ile Yasama organı Meclis-i Umumi adında bir Meclis oldu. Bu Meclis kendi içinde Heyet-i Ayan ve Heyet-i Mebusan olarak ikiye ayrıldı. Heyet-i Ayan,  Padişah tarafindan atanan, saygin kişilerden oluşuyordu  ve omurboyu görev yapıyorlardı. Heyet-i Mebusan ise her ellibin erkek nüfusa bir temsilci olarak dört yıl için genel oylama ile seçiliyorlardı.  

Hiç yorum yok: