İslam aleminin en önemli unsurlarından
biri olarak bulunan Türkler, özellikle XI. Asırda Büyük Selçuklu İmparatorluğu
ile birlikte bu alemde hakimiyetlerini iyice perçinlemişlerdir. Tür tarihi,
İslam alemi içerisinde yalnızca askeri ve siyasi bakımından incelendiği için
kamu hukuku alanında ki rolleri çok az belirginleşmiştir. İslam kamu hukukundan
ayrı kamu hukuku olup olmadığı tartışmaları esnasında Türklere has kamu
hukukunun olmadığı, İslam kamu hukuku kaynaklı olduğu belirtilmektedir.
Yabancı yazarlardan Bisoujkides; Türk
milletinin hayatından ve Türk örf ve adetlerden doğmuş bir Türk hukukunun
olmadığını, Türklerin özel hukukunun İslam hukukundan aldığını belirtmekte,
kamu hukuku dönemini;
1. 8 inci yüzyıldan 19 uncu yüzyılın
ortalarına kadar-tanzimat- Türklerin İslam hukukunun suni, Hanefi mezhebinin
ahkamına tabi olduğunu,
2. istanbulun fethiyle beraber bizansın
kurumlarından etkilenme olduğunu,
3. kanuni Süleyman zamanında kamu
hukukuna ilişkin bir takım kurallar konulduğunu belirterek 3’ lü bir ayırım
yapmıştır.
Türklerin islamiyetten önceki hukuki
kültürlerine ve kamu hukukuna bakıldığı zaman;
Eski Türklerde hakimiyet telakkisi ile
bağlı bir adeti, hükümdarı bir iklim üzerinde yukarı kaldırarak cülüsunu ilan
etmek şeklinde bir merasimi hemen bütün Türk devletlerinde görebilmekteyiz.
Arkeolojik kazılardan elde edilen
neticeden, bilhassa Göktürk Kitabeleri, Türklerin kendine has hukuki hayatı
olduğunu ispatlar mahiyettedir.
Ülke hükümdar ve ailesinin ortak
malıdır. Hun İmparatoru Mete ülkeyi üç kısma ayırmış, batıda Tıgın, merkezde
Hakan ve doğuda Velihat Tıgın olarak örgütlemiştir. Ancak daha sonra Türk
Devletleri doğu ve batı olarak örgütlenmiş ve hakanlar doğuda, Yabgular batıda
hüküm sürmüşlerdir. Üstünlük doğudaki Hakandadır. Karar Organı Kurultaydır.
Kurultayın üyeleri Hakan, Yabgu ve Boy Beyleri’dir. Kurultay, yılda iki kez
toplanırdı. Burada devlet işleri görüşülür, göçler organize edilir, devletle ilgili
davalara bakılırdı ve savaş ve barış kararları alınırdı. Bu kürümü Hakan
denetlerdi. Bu kuruma Türklerdeki ilk meclis denilebilinir.
Hukuk Kuralları yazılı değildi ve Kurultay
Kararları, örfler ve adetlerden oluşurdu. Dinin yaptırım gücü yoktu. Vatana
ihanet, isyan, savaştan kaçma, cinayet işleme önemli suçlardandı. Devlete karsı
islenen suçlara Kurultay, diğerlerine yargıçlar bakardı.
Abbasi
İmparatorluğunun
kuruluşundan sonra İslam kamu müesseseleri sağlam bir tarzda kurulmaya
başlanmış, merkezi idare, vilayetler teşkilatı, askeri, adli, mali teşkilat
oluşturulmuştur. Harun reşidin etkisi ile Ebu Yusuf, El Mehdi’ninin etkisi ile
El Khassaf kamu hukukuna dair eserlerini yazmışlardır. Abbasi idari
müesseselerinin Türk müesseselerine etkisi büyüktür. Bir yandan İslamiyetin
etkisi bir yandan da eski Türk devletlerinin hükümet geleneklerinin etkisi
yoğun bir biçimde hissedilmektedir. Bu yöndeki en önemli örnek Karahanlılardır.
Göktürk ve Uygurların siyasi ve idari ananelerini devam ettirmelerinin yanında
bu ananeleri İslam prensiplerine uydurmuşlardır.
Karahanlılar Devletinde, Türklük on plandaydı;
hükümdarı Han, karar organı Kurultay idi. Karahanlılar, İslamiyet
öncesi Türk Hukuk düzenini devam ettirmişlerdir.
Türk müesseseleri tarihinin en önemli devri Büyük Selçuklu İmparatorluğu dönemidir. Selçuklu devletinde, Gazneliler vasıtasıyla intikal eden Abbasi-Sasani gelenekleri, Gazneliler ve Karahanlılardan intikal eden Eftalit, Göktürk ve Uygur gelenekleri ve Oğuzların kabile gelenekleri gibi farklı menşelerden gelen hukuki müesseselerin tesiri görülmektedir. Selçuklu Devletinde ülke, hükümdar ve ailesinin ortak malı idi ve hükümdarın adi Sultandı. Sultan Mensur'dan başlayarak hükümdarlık Halife'den alınmaya başlanmıştır.
Türk müesseseleri tarihinin en önemli devri Büyük Selçuklu İmparatorluğu dönemidir. Selçuklu devletinde, Gazneliler vasıtasıyla intikal eden Abbasi-Sasani gelenekleri, Gazneliler ve Karahanlılardan intikal eden Eftalit, Göktürk ve Uygur gelenekleri ve Oğuzların kabile gelenekleri gibi farklı menşelerden gelen hukuki müesseselerin tesiri görülmektedir. Selçuklu Devletinde ülke, hükümdar ve ailesinin ortak malı idi ve hükümdarın adi Sultandı. Sultan Mensur'dan başlayarak hükümdarlık Halife'den alınmaya başlanmıştır.
Ayrıca devlet yönetiminde Vezirlik
Kurumu oluşturulmuştur. Karar organı Divandır. Divanda devlet meseleleri
görüşülür ve halkın sorunlarına çözümler aranırdı. Türk Amme müesseseleri
tarihinde Selçuklu devrinden sonra cengizliler devri gelmektedir. Tüm dünyaya
nizam veren siyasi ve askeri bir fetih devresidir. Hakimiyet kurduğu alanlarda
iyi işleyen siyasi ve idari müesseseler kurmuştur.
Ortazaman Türk müesseseleri tarihinin
son safhasını Osmanlı devri teşkil eder. Anadolu Selçuklu saltanatının idari
geleneklerinin varisidir. Yeni zaman Avrupa’ sına mutlakiyetçi devlet rejiminin
ilk örneğini vermiştir. Bu yönde, Türklerde amme hukukun ve siyasi kültürün
süratli gelişimini göstermek bakından iyi bir örnektir. Osmanlı Devleti'nde
yönetim, merkeziyetçi, teokratik monarşi idi. ülke hükümdar ve ailesinin ortak
maliydi, ancak Fatih Sultan Mehmet zamanında çıkartılan Kanunname-i Ali Osman
ile bu usul kaldırılmıştır. Hükümdara Sultan, Padişah, Hünkar, Han, Hakan, Bey,
Gazi denilmiştir. Padişahların siyasi otoritelerinin yanısıra, Yavuz Sultan
Selim zamanından itibaren Halifelik kurumunun Osmanlı Hanedanı’na geçmesi ile
dini otoriteleri vardı. Siyasi otoriteyi Sadrazam, dini otoriteyi Şeyh-ul İslam
kullanırdı. Otorite, Kuruluş Döneminde zayıfken, Yükselme Döneminde, özellikle
Fatih Sultan Mehmet ile, mutlak hale gelmiştir. Padişahın mutlak gücü
l9.yüzyılda ferman olarak yayımladığı Sened-i İttifak, Tanzimat Fermanı ve
Kanun-i Esasi ile kısıtlanmıştır. Ancak hiçbirinin denetlenme olasılığı olmamış
ve merkezi otoritenin gücünü yeniden kazandığı hallerde hükümsüz kalmışlardır.
Osmanlı Devletinde, hükümdarlık babadan
oğula geçmekteydi, ancak Sultan 1.Ahmet zamanında Vesaret Kuralı getirilmiştir.
Osmanlı Devletinin karar organı, Divan’dır; kurucusu Orhan Gazi’dir. Fatih
Sultan Mehmet'e kadar Padişah başkanlık etmiştir ama daha sonra Sadrazamlar
başkanlık etmeye başlamıştır. Sultan 2.Mahmut zamanında kaldırılmıştır. Divanda
devlet meseleleri görüşülür, halkın sorunlarına çareler bulunurdu. Üyeleri
Padişah, Sadrazam, Vezirler, Kazaskerler, Defterdar, Nisancı, Şeyh-ul İslam (l6.yy),
Kaptan-i Derya (l6.yy), Reus-ul Kuttab ve Yeniçeri Ağası’dır. Kazaskerler
adalet, eğitim ve din islerinden, Defterdar mali islerden, Şeyh-ul İslam ise
din islerinden sorumluydu; Kaptan-i Derya Donanma Komutanı, Yeniçeri Ağası
Genelkurmay Başkanıydı.
İki çeşit Hukuk Kuralı mevcuttu. Bunlar
Örfi ve Şerri Hukuk’lardı. Örfi Hukuk gelenekler, örf ve adetler ve
kanunnamelerden oluşuyordu. Şerri Hukuk ise İslam Hukuku idi. Hukukta birlik
yoktu. Müslümanlar için Şeriat Mahkemesi, Gayrimuslumler için Cemaat Mahkemesi,
yabancı devletlerle çıkan anlaşmazlıkları çözümlemek içinde Kapitülasyon
Mahkemesi vardı. l9.yüzyılda mahkemeler birleştirildi. Mahkemelere
Kadılar başkanlık ederdi. Başkent İstanbul’du.
Ülke Yönetimi üç ana kısma ayrılmıştır.
Bunlar Merkeze Bağlı Eyaletler, Özel Yönetimli Eyaletler ve Bağlı Hükümet ve
Beyliklerdir. Toprak Yönetimi üç ana baslığa ayrılmıştır. Bunlar Osri
Topraklar, Haracı Topraklar ve Miri Topraklardır. Osri Topraklar Müslüman
halkın, Haracı Topraklar Gayrimüslimlerin topraklarıdır. Miri Topraklar,
devletin mülkiyetinde bulunan topraklardır. Miri Toprak sahipleri devletin
kiracısı durumundadır. Toplum yapısı ikiye ayrılmış durumdadır.
Müslümanlar "Tebaa", Gayrimuslumler "Reaya" olarak
adlandırılmıştır. l9.yüzyılda Sultan 2.Mahmut herkesi "Tebaa" ilan
etmiştir.
Osmanlı Devletinde ilk kez Padişah
Otoritesinin kısıtlanması Sened-i İttifak (1808) ile gerçekleşmiştir. Sened-i
İttifak, anayasal nitelikte bir belgedir. Padişah 2.Mahmut yetkilerinin bir
kısmını Ayanlarla paylaşmıştır. Sultan 2.Mahmut dönemindeki bir başka
önemli ferman ise Tanzimat Fermanı’dır. Tanzimat Fermanı ile yargı, vergi ve
askerlik konularında düzenlemeler yapıldı, sinirli özgürlükler verildi,
Mecelle adında bir Medeni Kanun yapıldı.
Bu donemde yargı ikiye ayrıldı: Divan-i
Ahkam-i Adliye ve Şurayı Devlet. Divan-i Ahkam-i Adliye bugünkü Yargıtay,
Sura-yi Devlet ise Danıştay Görevini görüyordu. Divan kaldırıldı ve yerine
Heyet-i Vükela getirildi ki, bugünkü anlamda Bakanlar Kurulu niteliğinde
bir kurumdu.
Sultan 2.Abdülhamit zamanında Kanun-i
Esasi (1876) hazırlandı ve yürürlüğe girdi. Bu bir ferman anayasadır. Bu
Anayasa ile Yasama organı Meclis-i Umumi adında bir Meclis oldu. Bu Meclis
kendi içinde Heyet-i Ayan ve Heyet-i Mebusan olarak ikiye ayrıldı. Heyet-i Ayan,
Padişah tarafindan atanan, saygin kişilerden oluşuyordu ve omurboyu görev
yapıyorlardı. Heyet-i Mebusan ise her ellibin erkek nüfusa bir temsilci olarak
dört yıl için genel oylama ile seçiliyorlardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder