25 Ekim 2018 Perşembe

Deontolojik Ahlak Çalışmaları: Şiddet



Bu çalışma Mevzuat Dergisi yıl 8 Sayı 95 Ağustos 2005 sayısında yayımlanmıştır




Şiddet, kelime kökeni itibarıyla Arapçadır ve şedd kelimesinden gelmektedir. Bir hareketin kuvvetin veya gücün derecesi olarak tanımlanmaktadır. Kelime özü itibarıyla aşırılık ve normal dışı davranışı içerdiği için bir duygunun aşırılığı veya inandırma veya uzlaşma yerine kaba kuvvet kullanma anlamlarına da gelmektedir[1].
Bunun yanı sıra kuvvetli bir sesi zayıf sesten ayırmaya yarayan nitelik (akustik anlamda), bir genin şiddetini, nüfuzunu ve ifade gücünü tayin eden iki parametrenin tümü (biyolojik anlamda), bir elektrik akımının etkisini niteleyen büyüklük (elektrik anlamında), bir kuvvetin yaptığı etki miktarı, bu kuvvetin ölçüsü (fizik anlamında), bir sesin yarattığı kuvvet duygusu (müzikal anlamda), beyinde, bütün duyumların merkezi olduğu sanılan bölümün çabuk kavrama özelliği, duyum keskinliği (psikolojik anlamda) gibi değişik anlamları vardır[2].
Ayrıca, bir olgunun gücü, yoğunluğu, sertliği, yeğinlik anlamlarının yanı sıra çoğu zaman yıkıcı bir güçle kendini veya etkisini gösteren bir şeyin özelliği, beden gücünün kötüye kullanılması, silahlı etkinlikler ve aşırı bir saldırganlık özelliği taşıyan ilişkilerle belirgenleşen edimlerin tümü anlamlarına da gelmektedir[3].
Bazen fiziksel saldırı ile eş anlamlı kullanılan şiddet bu manada bir kişinin başkasına acı vermek veya yaralamak kastıyla yaptığı davranış olarak tanımlanmaktadır[4] ve günümüzün popüler anlamı da budur.
Şiddet kelimesinin dar anlamı ile ele alınış biçiminde; insanların bedensel bütünlüğüne karşı dışardan yöneltilen ser ve acı verici bir eylemdir ve bir kişiye karşı güç veya baskı uygulayarak isteği dışında bir şey yapmak veya yaptırmak anlamına gelmektedir[5].
Şiddet ve saldırganlığın belirtileri, zeka geriliği, şizofreni, manik atak, paranoid gibi ağır ruhsal bozukluklar, antisosyal ve sınır kişilik bozukluklarıdır.
Şiddetin nedensel açıklamalarından biri Freud’a dayandırılmakta, insanlarda bulunan “thanatos” adlı bir içgüdünün insanın kendine zarar verme güdüsü olduğu ve bu güdünün ölümle sonuçlanmasının önüne geçilmesi arzusunun başkasına saldırganlıkla giderilebildiği belirtilmektedir. Bu anlamda saldırganlık, kişinin kendini tahrip etmeye yönelik tüm ölüm iç güdüsünün diğer insanlara yönlendirilmesinden kaynaklanmaktadır[6].
Şiddetin nedenlerini çocukluğa dayandıran görüşlere göre, insanın çocukken karşılaştığı kötü muamelelerin onda davranış bozukluklarına ittiği böylece saldırgan davranışları arttırdığı belirtilerek, çevrenin şiddet göstererek çocuğa kötü model olduğu, pekiştirme yolu ile çocuğa olan bu kötü davranışların yerleştiği ve birer kişilik özelliği haline dönüştüğü, duyguların sözle değil de eylemlerle ifade etme anlayışının kazanıldığı vurgulanmaktadır[7].
İnsanların birbirlerine karşı saldırgan tutumlar göstermelerinin sebepleri ise; geçmiş deneyimleri sonucunda saldırgan davranışlar kazanmaları, bu türden tepkiler yüzünden takdir görmeleri veya ödüllendirilmeleri ve özel sosyal ve çevresel şartlar tarafından doğrudan teşvik edilmeleri olarak sıralanmaktadır[8].
Bireysel olarak bozuk olan insan davranışları grup içinde belirleyiciğilini artırarak bireyselliğini azaltır, davranışlardan daha az sorumlu hale getirir, insanın şiddetini daha fazla göstermesine neden olur[9].
Toplumlardaki saldırganlık ve şiddet olaylarının artması da bireysel saldırganlığı arttırmaktadır. Örneğin ekonomik krizlerde yoğunlaşan toplumsal tepkiler bireysel bazda saldırganlık dürtülerini de şiddetlendirmektedir[10].
Şiddetin belirleyici arasında yukarda bahsi geçen sosyal belirleyicilerden sonra gelen, ruhsal belirleyicilerdir. İnsanlar engellendiği ölçüde şiddete başvurur. Genelde keyfi ve haksız engellemeler sonucunda saldırganlık artar.
İnsanlarda saldırganlığı arttıran ikinci ruhsal belirleyici doğrudan tahrik edilmedir. Yavaş yavaş başlayan saldırganlık davranışları hafif alaycı sözlerde bile kişi kışkırtır ve şiddete yol açar. Ruhsal belirleyicilerden üçüncüsü ise insanların görsel olarak saldırganlık örneklerine maruz kalmasıdır. Özellikle, televizyonlardaki şiddet gösterilerinin çocuklardaki saldırganlık davranışlarını birebir etkilediği açıktır. Bu cümleden olarak, aynı biçimde saldırganlık gözlemleri de insanlarda şiddete karşı tepkiyi de duyarsızlaştırmakta, doğal gibi bir algılama süreci başlamaktadır[11].
Şiddeti arttıran belirleyicilerden dördüncüsü, çevresel belirleyicilerdir[12]. Kimyasal atıkların neden olduğu kötü kokulardan kaynaklanan hava kirliliği saldırganlığı arttırtıcı nedenlerden biri olarak gösterilmektedir.
Debisel olarak yüksek sese ve gürültüye maruz kalmış insanlardaki saldırganlık davranışının, bu durumu yaşamamış insanlara göre daha fazla olduğu görülmektedir.
Bunun yanı sıra, aşırı kalabalık ta saldırganlık düzeyini arttırmakta, kalabalığın saldırganlık patlamalarının çıkmasını kolaylaştırdığı vurgulanmaktadır[13].
Şiddet belirleyicilerinden beşincisi durumsal belirleyicilerdir. Yarışma etkinlikleri, provoke edici filmler seyretme gibi fizyolojik artış sağlayan durumların saldırganlığı arttırdığı belirlenmiştir. Durumsal belirleyicilerin bir diğeri cinsel uyarılmadır. Bu aslında cinsiyet ve hormonlarla yakından ilişkilidir. Erkeklerin kadınlara göre daha saldırgan bir davranış sergiledikleri belirlenmiştir. Kişilerde görülen fiziksel ağrılar, başkalarına zarar vermeye güdüleme yoluyla saldırgan dürtüler doğurabilmektedir. Alkol, uyuşturucu, uyarıcı gibi bağımlılık yapan maddeler ile ilaçların kullanımıyla saldırganlık arasında bağlantı kurulmaktadır. Miktarın küçük olması saldırganlığı azaltırken miktar arttıkça saldırganlık dürtüsü de artmaktadır[14].
Aile içerisinde aşağılamak, cezalandırmak, güç göstermek, zorlamak, öfke, gerginlik boşaltmak amacıyla bir bireyden diğerine yönelen her türlü şiddet davranışına aile içi şiddet denilmekte ve şiddet belirleyicilerinden altıncısını oluşturmaktadır. Aile içinde şiddete genelde kadın maruz kalmakta, erke ise saldırgan olmaktadır. Kadına karşı uygulanan şiddet fiziksel (Sarsma, hırpalama, tokat atma, dayak atma, bireye cisimler atma, duvarlara vurma, saçından tutup yerlerde sürükleme, itme, sopa ve odun ile dövme, ellerini kollarını bağlama, zorla cinsel ilişkide bulunma, kesici delici aletlerle üzerine yürüme, ve bunları kullanarak kişiyi yaralama, ateşli silahlar kullanma, kişileri öldürme gibi durumlar) olabilmesinin yanı sıra psikolojik (Kişiye bağırma, başkaları önünde küçük düşürme, gururunu incitme, kişiyi fiziksel şiddet uygulamakla tehdit etme, kişinin duygu ve düşüncelerini açıkça ifade özgürlüğünü elinden alma, kendi gibi düşünüp davranmaya zorlama, kişinin hareket özgürlüğünü kısıtlama, kendi aile bireyleriyle veya arkadaşlarıyla iletişimin yasaklama, kişinin istediği gibi giyinme özgürlüğünü kısıtlama gibi fiziksel bir baskı olmaksızın uygulanan ve ruh sağlığını bozucu eylemler) ekonomik (Kişilerin çalışma ve gelir sağlama özgürlüklerinin ellerinden alınması, mal alıp satmalarının engellenmesi, gelirlerine el konulması, gelir sağlamak üzere çalıştırılmaya zorlanması gibi eylemler)[15] ve cinsel şiddette olabilir[16].
Aile içi şiddet, kişiler arası gerginliğin tırmanması, şiddet aşaması ve şiddet sonrası olmak üzere üç aşamalı olarak gerçekleşmektedir. Yapılan araştırmalara göre, şiddete maruz kalan kadınların genelde şiddetin yaşandığı aileden gelmemelerine rağmen şiddeti uygulayan erkeklerin şiddet ortamının olduğu ailelerden geldiği kanıtlanmıştır[17].
Kadına yönelik şiddetin nedenler bireysel düzeydeki faktörlere, yapısal düzeydeki faktörlere ve sosyolojik düzeydeki faktörlere ayrılmaktadır. Bu noktada, şiddeti uygulayan erkeklerin genelde, kıskanç, asabi, asosyal, bağımlı, sahiplenici ve güvensiz olduklarını da belirtmek gerekir. Alkol bağımlılığı, kendine saygının az olması, sorumsuzluk kadına karşı şiddette erkeğin önemli özelliklerindendir[18].
Aile içinde çocuğa karşı şiddet günümüzün en yaygın ve meşru görülen şiddet biçimidir. Yaş ile şiddet arasındaki “u” ilişkisine göre doğum ve 3 yaşına kadar olan dönemdeki şiddet, yaş büyüdükçe azalma eğilimi göstermesine karşılık 12-16 yaşları arasında tekrar yükselmektedir. Karı koca arasında tatminsiz evlilikler, anne veya babanın birinin üvey olması, ailenin yaşamış olduğu ekonomik sıkıntılar, çocukla konuşmak yerine onu fiziksel cezalandırma yönteminin uygulanması çocuğa karşı şiddetle yakından ilişkilidir [19].
İnsanın bireysel olarak varlığını toplumun ortak alanına taşımasına imkan veren kurum ve değerleri ifade etmekte kullanılan kamusal alan, ortak yaşamlar içinde, toplumdaki bireylerin yaşam alanı olarak kullandıkları yer, mekan, alan, kurum ve kuruluşlardır. Kamusal alanda gözlemlenen şiddet iki boyutludur. İlki, kamusal alanda ortaya çıkan, organize, düşünce yapısı ve amaçları olan şiddet yani terördür. İnsanları yıldırmak, sindirmek yoluyla onlara belli düşünce ve davranışları benimsetmek için zor kullanma eylemi olan terör, şiddetin bir türü olarak ele alınmaktadır[20].
İkincisi ise kamusal alanda ortaya çıkmakla birlikte amaçsız ve rastgele ortaya çıkmış olan şiddet türüdür. Örneğin toplu taşım araçlarında aniden patlak veren kavgalar, trafikte ortaya çıkan kavga, karşılıklı konuşma ile halledilebilecek problemin çatışma yoluyla giderilmeye çalışılması bunlara örnektir[21].
Denilebilir ki, “Şiddeti bir problem çözme aracı olarak kullanan herkes, ona meşruiyet kazandırmak ihtiyacını hisseder. Şiddet ne canavarca, ne de akıldışıdır. Doğal insan duygularındandır ve insanı buna karşı tedavi etmek, onu insanlıktan çıkarmak ya da hadım etmek anlamına gelir. Yaşayacağı trajedi, yüz yüze geldiği güçlükler karşısında tırnakları çekilerek vahşi doğaya bırakılan bir kedinin çaresizliğine benzer”[22].



KAYNAKÇA
Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, Aile İçinde ve Toplumsal Alanda Şiddet, Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı yy, Ankara, 1998,
Büyük Larousse, Milliyet yy, İstanbul, Baskı Yılı yok Cilt 21.
Demir, Ömer, Mustafa Acar, Sosyal Bilimler Sözlüğü, Vadi yy, Ankara,2002.
Fromm, Ericc, Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları, (çev. A.Artan), Dilek Matbaası, İstanbul, 1981.
Göka, Erol, “Gençlik ve Şiddet-2”, http://www.drerolgoka.20m.com (Erişim Tarihi:18.06.2004)
İçli, Tülin, Aslıhan Öğün, Nilüfer özcan, Ailede Kadına Karşı Şiddet ve Kadın Suçluluğu, Devlet Bakanlığı Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü yy, Ankara, 1995.
İnal,Celal, “Şiddetin Doğası Üzerine”, http://www.geocities.com/birdemet2003/siddet.htm (Erişim Tarihi:18.06.2004)
Keleş, Ruşen, Artun Ünsal, Kent ve Siyasal Şiddet, SBF YY, Ankara, 1982.
Meydan Larousse, Meydan Yayınevi, İstanbul 1990, Cilt 11
Sivil Toplum Dergisi, “Aile İçi Şiddet”, www.siviltoplum.com.tr (Erişim Tarihi:10.06.2004)
Subaşı, Nüket, Ayşe Akın, “Kadına Yönelik Şiddet; nedenleri ve sonuçları”, http://www.huksam.hacettepe.edu.tr/siddet.htm (Erişim Tarihi:15.06.2004)
Tolan, Barlas, Toplum Bilimlerine Giriş, Ankara, 1985.
Türkdoğan, Orhan, Sosyal Şiddet ve Türkiye Gerçeği, Ankara, 1985.


[1] Meydan Larousse, Meydan Yayınevi, İstanbul 1990, Cilt 11, s.777.
[2] ibid. s. 777.
[3] Büyük Larousse, Milliyet yy, İstanbul, Baskı Yılı yok Cilt 21,s.11073, Ömer Demir, Mustafa Acar, Sosyal Bilimler Sözlüğü, Vadi yy, Ankara,2002,s.386.
[4] Tülin İçli, Aslıhan Öğün, Nilüfer özcan, Ailede Kadına Karşı Şiddet ve Kadın Suçluluğu, Devlet Bakanlığı Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü yy, Ankara, 1995, s.9
[5] Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, Aile İçinde ve Toplumsal Alanda Şiddet, Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı yy, Ankara, 1998, s. 9.
[6] Ericc Fromm, Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları, (çev. A.Artan), Dilek Matbaası, İstanbul, 1981, s. 153-154.
[7] Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, a.g.e. s. 11.
[8] İbid. s. 12.
[9] Barlas Tolan, Toplum Bilimlerine Giriş, Ankara, 1985, s. 450 vd.
[10] Orhan Türkdoğan, Sosyal Şiddet ve Türkiye Gerçeği, Ankara, 1985, s. 262 vd.
[11] Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, a.g.e. s. 14-15.
[12] İbid s. 15 vd.
[13] Nüket Subaşı, Ayşe Akın,“Kadına Yönelik Şiddet; nedenleri ve sonuçları”, http://www.huksam.hacettepe.edu.tr/siddet.htm
[14] Erol Göka, “Gençlik ve Şiddet-2”, http://www.drerolgoka.20m.com (Erişim Tarihi: 18.06.2004)
[15] Sivil Toplum Dergisi, “Aile İçi Şiddet”, www.siviltoplum.com.tr (Erişim Tarihi: 18.06.2004)
[16] Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, a.g.e. s. 19.
[17] İbid. s. 21.
[18] İbid. s. 25.
[19] İbid. s. 27.
[20] Ruşen Keleş, Artun Ünsal, Kent ve Siyasal Şiddet, SBF YY, Ankara, 1982, s. 93.
[21] Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, a.g.e. s. 30.
[22] Celal İnal, “Şiddetin Doğası Üzerine”, http://www.geocities.com/birdemet2003/siddet.htm

Hiç yorum yok: