12 Aralık 2018 Çarşamba

Bilgi kaynaklarına güvenin


25 Ekim 2018 Perşembe

AVRUPA YEREL YÖNETİMLER ÖZERKLİK ŞARTININ IŞIĞI ALTINDA TÜRK YEREL YÖNETİMLERİ




Bu çalışma Mevzuat Dergisi Yıl 4 Sayı 45 Eylül 2001' de yayımlanmıştır
Dünyada son yıllarda yaşanan hızlı değişim, siyasal, ekonomik ve toplumsal hayatı da derinden etkilemekte, ona yön ve şekil vermektedir.
           Yaşanan hızlı değişimin getirdiği yeni demokrasi anlayışı ise yerel yönetimleri demokrasinin beşiği olarak görmektedir. Bu ise, yerel yönetimlerin yeniden yetkilendirilmesi ve görevlerinin yeniden belirlenmesi için gerekli olan yasal düzenlemeleri zorunlu kılmaktadır.
           Çalışmamızda çağdaş yerel yönetimlerin oluşturulması için onların daha etkin ve verimli kılınması ve demokratik bir yapıya kavuşturulması yolunda özerklik ve idari vesayetin kavramsal çerçevesi belirtilerek Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının bakışı çerçevesinde Türk yerel yönetimlerin durumu incelenmiştir.

  1. KAVRAMSAL ÇERÇEVE
  1. ÖZERKLİK
  1. giderek artan yerel hizmet taleplerini karşılamak için yerel yönetimlere yetki ve esneklik vermek,
  1. yerel yönetimlere kendi koşul ve ihtiyaçlarına göre yönetim yapısı ve biçimi belirlemelerine olanak tanımak,
  1. yerel yönetimleri merkezi yönetimin karmaşasından korumak.
  1. belli durumlarda yerel yetkililerin girişimleri için merkez onayının alınması,
  1. merkezi ya da bölge vb. anayasa ve yasalara aykırı kuralların yerel yönetimlerce yerine getirilmemesi
  1. yerel toplumu aşan bazı düzenlemelerin salt yerel yönetimlerce yapılmaması ( tüketicinin korunması, genel ulaşım planlaması gibi) ( (Yıldırım 1993: 150)
  1. İDARİ VESAYET
  1. ŞARTIN İLKELERİ VE İÇERİĞİ
  • 2. madde,
  • 3. maddenin 1. ve 2. paragrafları,
  • 4. maddenin 1., 2. ve 4. paragrafları,
  • 5. madde,
  • 7. maddenin 1. paragrafı,
  • 8. maddenin 2. paragrafı,
  • 9. maddenin 1., 2.. ve 3. paragrafları,
  • 10. maddenin 1. paragrafı,
  • 11. madde
  1. ŞART KARŞISINDA TÜRKİYENİN TAVRI
  • 2. madde,
  • 3. maddenin 1. ve 2. paragrafları,
  • 4. maddenin 1., 2. ve 4. ve 5. paragrafları,
  • 5. madde,
  • 6. maddenin 2. paragrafı,
  • 7. maddenin 1. ve 2. paragrafı,
  • 8. maddenin 1. ve 2. paragrafı,
  • 9. maddenin 1., 2.. ve 3. paragrafları,
  • 10. maddenin 1. paragrafı,
  1. paragrafta, yerel yönetimlerin temel yetki ve sorumluluklarının anayasa ya da kanunla belirleneceği belirtilir. Bu paragraf yerel mevzuatımıza uygundur. Yerel yönetimlerin düzenlenmesiyle ilgili olarak yasalarda faaliyet alanları düzenlenmiştir.
  1. Paragrafta, yerel yönetimlerin yasaların çizdiği sınırlar içinde kendi görev alanları dahilinde olan ve başka yönetime bırakılmamış konularda faaliyette bulunacağı belirtilir. Şart, genel yetki ilkesini kabul etmiştir. Bu ilkeye göre olabildiğince fazla yetki alanının yerel yönetimlere aksi kararlaştırılmamış ise bırakılması gerekir(TBD 1995: 25).
  1. MEVCUT DURUM VE SORUNLAR
  1. ÇÖZÜM
  • merkezi denetim azaltılmalıdır,
  • yerel yönetimlere ağırlık veren bir yetki ve görev bölüşümü oluşturulmalıdır,
  • yerel temsil ve katılım özendirilmelidir,
  • yerel kaynaklar arttırılmalıdır.
  • Demokratikleşme: topulumun tüm birimlerinin katılımının sağlanması ile gerçekleşir. Seçilmişlerin atanmışların altında kalmamamsına dikkat edilmelidir. atama yerine seçimle işbaşına gelme yaygınlaştırılmalıdır.
  • Yerelleşme: yerinden yönetim anlayışı içinde yetki paylaşımı ve görevlerin devri gerçekleşmelidir. Yerel birimler halka en yakın olan ve ihtiyaçlarına en iyi cevap verebilen birimlerdir. Bu sebeple yerel birimlere ait olup ta yerel nitelik taşıyan ve merkezce yürütülen görevlerin yerel yönetimlere bırakılması gerekmektedir.
  • Optimal Hizmet Alanı Oluşturma: yerel yönetim birimlerinin sınırları makul ölçüde ihtiyaç tutulan düzeyde tutulmalıdır. Hizmetler rasyonel biçimde üretilmelidir.
  • Özelleştirme: iyinin ucuza üretildiği sistemdir. Yerel birimlere kendi öz kaynaklarını ve vergilerini yaratma hakkı tanınmalıdır.

           Özerklik bir toplumun, kuruluşun ayrı bir yasaya bağlı olarak kendi kendini yönetme hakkıdır. Yerel yönetimlere herhangi bir devlet ya da merkez karışması olmadan kendi yapılarını düzenleme konusunda tanınan yasal yetkidir ( TBD 1995: 62).
           Özerklik kesinlikle bir serbestiyet, keyfi karar yapabilme anlamına gelmez. Hizmetlerdeki etkinlik ve kaliteyi sağlamak ve daha iyi bir denetim gerçekleştirmek için verilen bir yetkidir (TBD 1995: 136).
           Yerel özerklik ilkesi, yerel yönetimlere kendi yerel kaynaklarının yaratabilme, merkezin karışması olmadan yerel topluluk üyelerinin genel refah ve mutluluğuna katkıda bulunabilme gibi alanlarda yetkilendirme ve güçlendirmeyi hedeflerken 3 temel amaca hizmet eder ( Yıldırım 1993 ).
Bunlar:
           Merkezden yönetimin sakıncalarını gidermek ve azaltmak için düşünülen " yerel özerklik", kurumların, ülke yararları doğrultusunda kendi hizmetlerini düzenleme hakkına sahip olduğu bir yönetim biçimidir ( Avrupa Kentsel Şartı 1996: 18).
           Yerel yönetimler karar alma ve aldıkları kararı uygulama hakkına sahiptirler. Ancak, bu hakka sahip olmak yeterli değildir. Bunun yanında yeterli gelir kaynaklarına sahip olmak ve oranları ile miktarları saptamada tam yetkili olmak özerklik için aranan şartlardır (Tortop 1993: 3).
           Avrupa konseyinin kabul ettiği Özerklik Yasasına göre modern devlet anlayışı içinde mahalli idarelerin gerçek idari özerkliği, yerel toplumda yaşayanların hak ve hürriyetlerinin korunması ve demokratik hükümet anlayışının temel unsurunu oluşturur. Özerklik kamu hizmetlerinin önemli bir kısmının vatandaş yararına mahalli idarelerin sorumluluğu altında yerine getirilmesidir.
           Yerel özerklik ilkesi genel olarak, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve yerel etkinlik ve kontrolün arttırılmasını içeren düzenlemeler getirirken bazı sınırlamalara bağlı tutulmaktadır.
           Yerel yönetimlerde özerkliğin sınırı genel çıkar ve yasalara uygunluğun ötesine gidemez. Hizmette etkinlik ve verimliliği gerçekleştirme aracıdır.
           Özerkliğin denetimi ise hizmetlerin gereği gibi yürütülmesinde etkili olmaktadır ( Avrupa Kentsel Şartı 1996:18)
           Vesayet sözcük anlamı itibarıyla kendi kendine medeni haklarını kullanma ehliyetine sahip olmayan bir kimsenin bu hakların başkası tarafından kullanılmasıdır. bU anlamıyla, sanki yerel yönetimlerin medeni hakları kullanma ehliyetleri yokmuş gibi " sen hata yaparsın, yanlış yaparsın" türünden bir yaklaşımla Türkiye'de vesayet müessesi en ağır biçimiyle uygulanmaktadır.
           İdari vesayet, devletin yerinden yönetim kuruluşları üzerindeki denetleme yetkisidir. Devlet böylece bu kuruluşların çalışmalarında gerekli yasa ve kurallara uyulmasını sağlamaktadır ( Tortop, ispir, aykaç 1993: 98).
           İdarenin bütünlüğünü sağlamak için merkezin yerinden yönetim kuruluşlarının bazı eylem ve işlemlerinin denetleme yetkisi biçiminde de benzer bir tanım yapılabilir (Tortop 1994: 15).
           İdari vesayet çeşitli biçimlerde uygulanır. Yerinden yönetim kuruluşların kararları veya organları üzerinde yapılabilir. Yerinden yönetim kuruluşlarının bazı kararları idari vesayet makamının onayına sunulur. Örneğin, belediye meclislerinin bir çok kararı vali veya kaymakam onayına tabidir ( Tortop, ispir, aykaç 1993: 99).
           Bazı hallerde idari vesayet makamları, yerinden yönetim kuruluşları yerine geçerek onların adına karar alırlar. Örneğin; Belediye Yasasının 123. Maddesine göre belediyelerin zaruri masraflarını bütçeye yeter nicelikte koymaları ve bütçenin denk olmaması halinde idari vesayet makamları gerekli değişikliği yapabilir. Böylece idari vesayet makamları belediye meclisinin yerine karar almış olmaktadır (Tortop, ispir, aykaç 1993: 99). Ayrıca idari vesayet makamları yerinden yönetim organlarını işten el çektirmede ve son vermede de yetkilidir. Örneğin; belediye başkanlarının görevlerine Danıştay kararı ile son verilebilir(Tortop, ispir, aykaç 1993: 99).
           İdari vesayet,merkez ile yerel birimler arasındaki çelişkileri önlemek, devletin birliği ve kamu hizmetlerinin görülmesinde devamlılık sağlamak amacıyla yapılmalıdır (Tortop 1994: 14). Vesayet yetkisi, konusu, içeriği ve biçimi yasalarda kesin olarak belirtilmeli, yerel yönetimlerin özerklik alanına müdahale anlamı taşımamalıdır (Tortop 1994: 14).
II. AVRUPA YEREL YÖNETİMLER ÖZERKLİK ŞARTI
           1985 yılında İsveç' in başkenti Stockholm'de Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Sürekli Konferansında hazırlanarak Yerel Yönetimlerden Sorumlu Avrupa Bakanlar Konferansında kabul edilen ve üye devletlerin imzasına sunulan Avrupa Yerel Yönetimle Özerklik Şartı ülkemiz tarafından 21 Kasım 1988 tarihinde imzalanmış ve 3723 sayılı yasa ile yürürlüğe konmuştur*.
           Şartın gücünün tavsiye kararı alarak ele alınmasını istememize rağmen sözleşme niteliğinde olmasını isteyen üye ülkelerin sayıca çokluğu karşısında sözleşme olarak kabul edilmiştir. Onaylanmasında bazı maddelere çekince konulması Türkiye'nin ilk başlarda şartın ilkeleri ile iç hukukumuz arasında çelişki olduğu düşüncesi olması gerekir.
           Şart 3 bölümden oluşmaktadır; ilk bölümde, özerk yerel yönetim kurumunun yer alması gereken anayasal ve yasal zeminden bahsedilerek böyle bir zemin çini devlet rolünün azaltılması ve bu bağlamda devletin yerel yönetimler üzerindeki denetiminin en az seviyeye indirilmesi gerektiğinden bahsedilir. Ayrıca, yerel yönetimlerin yetki ve görev alanındaki ölçütler belirtilerek verilen görevin önemiyle orantılı gelir kaynakları sağlanması gerektiği belirtilir. İkinci bölümde şartı onaylayan ülkelerin yükümlülükleri ve sorumluluklarının neler olduğu hakkındaki kuralları içermektedir. Bu yükümlülük ve sorumluluklar, şartı imzalayan devletlerin şartın ilkelerini yaşama geçirmek için yaptıkları yasal ve anayasal düzenlemelerin zaman zaman Konseye bildirilmesini zorunlu kılmaktadır. Üçüncü bölümde ise, uygulama ve yürürlükle ilgili hususlar yer alır.
           Şartın önsözünde ortaya konan hedefte, yerel makamların her türlü demokratik rejimin temellerinden biri olduğundan hareketle, halkın kamu hizmetlerine katılımının tüm üye devletlerin hem fikir olduğu düşüncesi hakimdir. Bu hakkın doğrudan kullanım seviyesinin "yerel düzey" olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca etkili ve vatandaşa en yakın yönetimin ancak gerçek yetkilerle donatılmış yerel idareye bağlı olduğu belirtilmiştir.
           Şartın 1. Maddesi, 12. Maddeye atıfta bulunarak bu maddede belirtilmiş şekil ve ölçüde tarafların diğer maddelerle bağlı kalacağını söyler. 12. Madde ise, " yükümlülükler" başlığı altında, tarafların şartın I. Bölümündeki paragraflardan en az 10 tanesi aşağıdakilerden seçilmek üzere 20 paragraf ile kendisini kabul etmeyi taahhüt edeceğini belirtir. Söz konusu paragraflar şunlardır:
           Şart, teknik ve siyasi açıdan 2 role sahiptir. Teknik açıdan bakıldığında uluslar arası bir anlaşmadır ve imzalamış olan üye devletleri ile onaylamış olan devletleri bağlar. Uygulaması zorunludur. Siyasi açıdan bakıldığında ise giderek güç kazanmıştır. Temsilciler, özerkliğe giderek daha çok önem vermişlerdir. Bu bir güçtür. Şartın gücünün artışı daha çok imza ve onay almasından kaynaklanır (TBD 1995: 102).
           Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, kısaca yerel yönetimlere kişilik kazandıran, yerel yönetimlerin bir şahsiyet olduğunu kanıtlayan şartnamedir ((TBD 1995: 64).
           Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının onaylanmasının uygun bulunduğuna dair Kanun* 21 Mayıs 1991 tarih ve 20877 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
           Ülkemiz , şartı onaylayan her ülkenin bu maddede belirtilen paragraflardan en az 10 tanesi zorunlu olmak üzere toplam 20 paragraf ile bağlı olmayı zorunlu kılan 12. Maddeye göre aşağıdaki madde ve paragrafları kabul etmiştir. Bunlar:
           Madde 2: " özerk yerel yönetim ilkesi ulusal mevzuatla ve mümkün olduğu durumlarda Anayasa ile tanınacaktır" .
           Burada geçen " mümkün olduğu durumlarda" deyimi aslında yumuşatılma gayesi ile kabul edilmiştir. Anayasaya " özerk yerel yönetim" ilkesi imkan dahilinde konulacaktır. Ancak, yasalarda yer alması zorunludur (Yeter 1996: 4).
           Anayasamızın mahalli idareleri düzenleyen 127. Maddesinde, " yerel özerklik" deyimi yer almamıştır. Ancak maddenin 2. Fıkrasında yer alan " mahalli idarelerin kuruluş ve görevleriyle, yetkileri yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir" hükmünde yer alan " yerinden yönetim" ilkesinin yerel özerklik taşıyıp taşımadığı tartışılabilir.
           Madde 3: özerk yerel yönetim kavramını tanımlar. " özerk yerel yönetim kavramı yerel makamların kanunla belirlenen sınırlar çerçevesinde kamu işlerinin önemli bir bölümünü kendi sorumlulukları altında ve yerel nüfusun çıkarları doğrultusunda düzenleme ve yönetme hakkı ve imkanı anlamını taşır. Bu hak doğrudan eşit ve genel oya dayanan gizli seçim sistemine göre serbestçe seçilmiş üyelerden oluşan ve kendilerine karşı sorumlu yürütme organına sahip meclis ve kurullar eliyle kullanılacaktır. Bu hüküm mevzuatın olanak verdiği durumlarda vatandaşlardan oluşan meclislere, referanduma, vatandaşın doğrudan katılımına olanak veren öteki yöntemlere başvurmasını hiçbir biçimde etkilemeyecek biçimde tanımlanmıştır (TBD 1995: 143).
           Şarttaki tanımı aşarak, yerel özerklik ilkesi, yerel yönetimlere kendi temel kurallarını koyma, kendi işlerini istekleri doğrultusunda yürütebilme, merkezi yönetimin yerel işlere karışmasını önleme, kendi yerel kaynaklarını yaratma yetkisini sağlar.
           Ülkemiz açısından madde değerlendirildiğinde," yerel özerklik" Anayasalarımızda yer almamıştır. Ancak, 7. 5 Yıllık Kalkınma Planında " idari ve mali özerkliğe sahip mahalli idare yönetim modeli doğrultusunda mahalli idarelerin teşkilat, görev ve mali mevzuatında gerekli düzenlemeler yapılacaktır" hükmü ile özerklikten bahsedilmiştir.
           Yerel yönetimlerimizin karar organları seçimle işbaşına gelmektedir anayasanın 67. Maddesinde " seçimler ve halk oylamasının serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esasına göre yargının gözetim ve denetiminde yapılacağı" hükmü şarta uygunluk gösterir.
           Madde 4: özerk yerel yönetimin kapsamına ilişkindir.
           Bu hüküm Anayasamızın 6. Maddesine aykırıdır. " hiç kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisini kullanamaz". Bu sebeple şarta uyum sağlamak açısından 3360 sayılı İl Özel Yönetimi Yasası , 442 sayılı Köy Yasası ve 1580 sayılı Belediye Yasasında bu yönde değişiklik yapılmalı , Anayasanın 127. Maddesine bu ilke konulmalıdır.
 3. paragraf zorunlu olmamasına rağmen kabul edilmiştir. " kamu hizmetlerinde kalite, hızlılık, etkinlik ve verimlilik sağlamayı hedef alan " hizmette yerellik" ilkesi ( hizmette halka yakınlık, subsidiarite) kamu zorunluluklarının paylaşımında da yerel yönetimlerin güçlendirilmesi yolundaki çalışmalarda bir motor görevi gütmektedir.
           Bu ilkenin gereği olarak ülkemizde ilk defa 28 Ocak 1992 tarihli Başbakanlık Genelgesiyle il ve ilçe meclisleri oluşturulmuştur. " hizmette yerellik" ilkesi ayrıca Yerel Yönetimlerin Yetki ve Görev Esasları Hakkındaki Çerçeve Kanun Tasarısı ve 7. 5 Yıllık Kalkınma Planı Mahalli İdareler Özel İhtisas Komisyonu Raporunda ( DPT 1994) yer almıştır. Ayrıca Avrupa birliğini kuran Maastrich Anlaşmasının 3/B maddesinde de " subsidiarite" ilkesi yer almaktadır ((TBD 1995: 124).
           Madde 5: yerel yönetimlerin sınırlarının çizilmesinde ve belirlenmesinde mümkünse halkoylamasına başvurulması ve yerel halka danışmadan yerel sınırların değiştirilmemesini ifade eder. Ayrıca bu danışmanın mevzuatın sınırları dahilinde ve mümkünse referandum yolu ile olmasının daha iyi olacağı belirterek, yerel yönetimlerin sınırlarının korunması halk oyu ile ilişkilendirilmek suretiyle güvence altına alınmıştır(TBD 1995: 24).
           Ülkemizde belediye sınırlarının onaylanmasında referanduma gidilmemekle birlikte belediye meclisinin görüşleri alınmaktadır. Yeni belediye kurulması, ki belediyenin birleştirilmesi gibi konularda plesibit yoluna gidilmesi mevzuatla şartın çelişmediğini destekler ve Türkiye'nin bu konuda oldukça ileri düzeyde olduğunu gösterir (Keleş 1995: 13). Ancak il idaresi yasasına göre il sınırları yasa ile belirlenmektedir. Bu, şarta aykırılık teşkil etmekte olup bu maddenin değiştirilmesi ya da iptal edilmesi gerekmektedir ( Zengin 1994: 199).
           Madde 6: zorunlu olmamasına rağmen ülkemiz tarafından kabul edilmiştir.
           1. paragrafta yasanın uyduğu genel hükümlerin dışında yerel idarelerin kendi iç yapılarını oluşturabilir ve özgün ihtiyaçlara göre yapılarını kurabilirler. Şartı da bir idari örgütlenme özgürlüğünün varlığının yerel yönetimlerde bulunduğu göze çarpar ((TBD 1995: 137).
           Yerel yönetimlerimiz yasaların belirlediği sınırlar içerisinde yönetsel yapılarını oluşturabilirler. Yasal hükmün dışına çıkmak mümkün değildir. Örneğin; 1580 sayılı Kanunun 88. Maddesine göre belediye başkanları ve gereğince yardımcıdan sonra daire baş amirleri ve diğer personel bulunur. Her belediye kendi yapısına uygun olarak ayrı ayrı örgütlenmiştir ( Zengin 1994: 199)
           2. paragrafta yerel yönetimler personel istihdamında liyakat ve yeteneğin göz önünde tutulması ve bu amaçla da eğitim olanaklarını sağlanması, ücret ve mesleki ilerlemenin yeniden düzenlenmesi yer alır.
           Devlet Memurları Kanununun temelini teşkil eden sınıflandırma, liyakat ve kariyer ilkelerinin gerçek ve rasyonel şekilde uygulanamaması, işe yerleştirmede ve meslek içinde ilerlemede siyasi kayırmacılık, neopotizm (akrabacılık) ve kleptokrasinin birer ilke olarak yerleşmesi ( Aktan 1992: 25) merkezi teşkilatın personelinin yanısıra yerel yönetim personelinin de mesleki eğitimi zayıf kişilerden oluşmasına yol açmıştır.
           Türkiye, bu paragrafı onaylamakla kamu yönetimini yeniden yapılandırma çalışmaları içinde yer alan bu 3 ilkenin geliştirilmesi ve uygulama şansı bulmuştur. Bu şans, Anayasanın 90. Maddesindeki " uluslar arası anlaşmaların kanun hükmünde olacağı" hükmü ile mecburiyet kapsamına girmiştir. Çünkü, bu tür kanunların anayasaya aykırılığı iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulması anayasal olarak men edilmiştir.
           Madde 7: yerel temsilcilerin sosyal ve mali hakları ile ilgilidir. Yerel temsilcilerin görevlerini yerine getirirken yapacakları masraflar tazmin edilecek ve yaptıkları iş karşılığında ücret ve sigorta primi ödenecektir.
           1. paragrafta da yerel olarak seçilmişlerin hizmet görme şartları, görevlerini serbestçe yerine getirecek biçimde olacağı belirtilir.
           Ülkemizde, il genel meclisi üyeleri, belediye başkanları, belediye meclisi üyeleri ve köy muhtarları görevlerini yasaların izin verdiği sınırlar içinde yerine getirirler. Eylem ve işlemlerinde merkezin Anayasadan kaynaklanan vesayet yetkisi vardır ( Zengin 1994:200).
           Ülkemizde yerel seçilmişlerin görevlerinden kaynaklanan ilkeler yasalarımızda yoktur. Ancak,, seçilmiş temsilciler çeşitli isimler altında maaş ya da ödenek almaktadır. Örneğin; köy muhtarları 2108 sayılı yasaya göre muhtarılık ödeneği alır ( Zengin 1994:200).
           Sosyal ve mali güvenlik hakları belediye başkanlarına verilmiştir. Nüfusu 70 binden fazla olan belediye meclisi üyelerine huzur hakkı, il genel meclisi, il daimi encümeni üyeleri ve köy muhtarlarına ödenek verilirken sosyal güvenlik hakkı tanınmamıştır.
           Madde 8: yerel makamlarının faaliyetlerinin idari denetiminin kanunlara ve anayasal ilkelere uygunluğunun sağlanması amacından başka amaçla yapılamayacağı belirtilerek bunun da kanunla ve anayasa ile belirlenmiş ortak ve metotlar ile gerçekleşeceğini vurgular. Sorun idari denetimin iş yapılmadan önce mi sonra mı olacağının şartta açıklığa kavuşturulmamasıdır. ( Keleş 1995: 15).
           Şart, yerel yönetimlerin işlevlerinin aldıkları kararların yerinde olup olmadığını denetleme yetki vermemektedir.
           Madde, idari vesayeti prensip olarak hukuka uygunluk denetimi ile sınırlamıştır. Sadece merkeze ait olup da yerel birimlere yaptırılan ya da onlara devredilen merkezi nitelikteki hizmetler için ancak yerindelik denetimi mümkündür (TBD 1995: 26).
           Ülkemizde gereğinden fazla olarak uygulanan yönetsel denetim, kaynağını Anayasanın 127. Maddesinden almaktadır ( Zengin 1994: 201).
           Madde 9: ilk üç paragraf zorunlu olarak kabul edilir. " yerel yönetimlerin mali kaynakları " başlığını taşır. Yerel yönetimlerin serbestçe kullanacakları mali kaynakların sağlanması ve bunun yasalarla verilen sorumluluklarla orantılı olmasını öngörür.
           1. paragrafta yerel makamlara serbestçe harcayacakları, yeterli öz mali kaynakları kullanma yetkisi verilir. Anayasanın 127. Maddesinin bu idarelere görevleriyle orantılı gelir sağlanacağı belirtilirken uygulamada görülmez. Yerel yönetimler öz gelirlerini serbestçe harcayamazlar. Sayıştay gibi çeşitli kuruluşların denetimine tabidirler (Zengin 1994: 201).
           2. paragrafta yerel yönetimlerin mali kaynaklarının anayasa ve yasalarda verilen görevlerle orantılı olacağı yer alır. Anayasanın 127. Maddesinde de aynı hüküm vardır.
           3. paragrafta yerel yönetimlerin mali kaynaklarının bir kısmının yasal sınırlar içinde oranlarını kendilerinin belirleme yetkisine sahip olduklarını, yerel vergi ve harçlardan sağlayacağını içerir. Ülkemizde il özel idareleri, belediyeler ve köylerin böyle bir yetkisi yoktur (Zengin 1994: 201)
           yerel yönetim gelirlerinin merkeze bağımlılığı minimum düzeye indirilerek yerel yönetimlere yerel nitelikte kaynak bırakılması, hizmetten yararlananların bedelini ödeyeceği yerel vergi ve harçların oranlarının belirlenmesinde yerel meclislerin yetkili kılınması konusunda yer alan ilkeler 7. 5 yıllık kalkınma planında düzenlenir.
           Türkiye, ayrıca 5. ve 8. Paragrafları zorunlu olmamasına rağmen kabul etmiştir.
           5. paragrafta yerel yönetimlerdeki kaynak dengesizliklerini giderici denkleştirmenin yapılması gerektiği ve bunun nasıl yapılacağı belirtilir.
           8. paragrafta yerel yönetimlere borç alma imkanı tanınır.
           Yasalarımızda bu mümkün kılınmıştır. Yerel yönetimler yazınında belediye borçlanmaları " belediyelerin olağanüstü gelirleri" olarak adlandırılır. Belediyeler daha çok iller bankasından borçlanarak bu yolu kullanır (Keleş 1987: 76). İl özel yönetimini düzenleyen yasalar göre de iller; eğitim, sağlık ve bayındırlık işleri için borçlanabilir ( Keleş 1992: 120).
           Madde 10:yerel makamların başka yerel makamlarla işbirliğini gidebilmeleri ve birlik kurabilme haklarını içerir. Anayasamızın 127. Maddesinde birlik kurma hakkı Bakanlar Kurulunun iznine bağlanmıştır. Bu izin şartı Anayasadan çıkarılmalıdır. Ayrıca bu konuda Akdeniz Belediyeler Birliği güzel bir örnek teşkil eder ( TBD 1995: 26).
           Madde 11: bu maddeye ülkemiz tarafından çekince konulmuştur. Bu madde şartın birinci bölümün son maddesidir. Yerel yönetimlerin kendi yetkilerini kullanırken yargı yoluna başvurma haklarını içerir. Yargısal denetimin en iyi biçiminin yerel birimlerin Anayasa Mahkemesine gitmek olduğu ise Keleş tarafından ileri sürülür ( Keleş 1995:7).
           Yasalarımızda yerel yönetimlere yargı mercilerine başvurma hakkı verilmiştir. Örneğin: İstanbul Büyükşehir Belediyesinin başvurusu üzerine Danıştay 3194 sayılı İmar Yasasının 9. Maddesine 3394 sayılı Yasa ile eklenen fıkranın Anayasanın 6., 112. Ve 127. Maddelerine aykırı olduğu kanısına vararak iptal istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurmuş, Mahkeme hükmün Anayasaya aykırı olduğuna karar vermiştir*.
           Ülkemiz Şartın bazı maddelerine çekince koymuştur. Bu madde ve paragraflar şunlardır:
           4. maddenin 6. Paragrafı: " yerel makamlarla ilgili konularla ilgili planlama ve karar alma süreçlerinde onlara danışılması",
           6. maddenin 1. Paragrafı: " yerel yönetimlerin kendi iç idari örgütlenmelerine kendi kararlaştırdıkları yapıya kavuşturmalarıdır".
           7. maddenin 3. Paragrafı: " yerel seçilmişlerin görevleriyle bağdaşmayacak işlev ve faaliyetleri kanunla ve temel hukuki ilkelere göre belirlenmelidir",
           8. maddenin 3. Paragrafı: " vesayete ancak vesayetle korunmak istenen yararla orantılı olması durumunda izin verilecektir",
           9. maddenin 4. Paragrafı: yerel yönetimlere kaynak sağlamada hizmet maliyetlerindeki artışın hesaba katılmasıdır,
           9. maddenin 7. Paragrafı: " yapılacak mali yardımların yerel yönetimlerin kendi politikalarını uygulamasında temel özgürlükleri ortadan kaldırmaması, hibe ve şartlı hibe yardımlarından vazgeçilmesi,
           10. maddenin 2. Paragrafı: yerel yönetimlerin haklarını savunmaları için yabancı yerel birimlerle işbirliğine gidebilmeleri, ulusal birliklere katılabilmelerini içerir.
           Ülkemizde bu uygulanır. Örneğin; yerel yönetimlerin yabancı yerel birimlerle kardeş şehir ilişkilerine girmeleri içişleri bakanlığının izni ile yürütülür. Ancak yurtdışı gezilerinde onay şartı aranmaktadır. 1994 yılında yapılan bir değişiklikle bu yetki sadece Büyükşehir ve İl merkez belediyeleri için İçişleri Bakanlığına, diğerleri için ise İl Valilerine devredilmiştir ( TBD 1995: 40).
           11. madde: yerel yönetimlerin kendilerine tanınan yetkileri serbestçe savunabilmeleri ve yerel özerklik ilkesini koruyabilmek için yargı yoluna başvurmalarını öngörür.
           Ülkemizde yerel yönetimler merkezi idare kararları aleyhine idare mahkemesine, idare mahkemesinin kararları aleyhine de Danıştay'a başvurabilirler
           Sonuç olarak, Türkiye bu şartı 1991 yılında onaylamıştır. Ülkemiz açısında şarttaki ilkelerle Anayasa ve yasalarımız açısından büyük farklar yoktur. Şart genel itibarıyla mevzuatımıza uygundur. Ancak, Türkiye'nin şartın demokrasinin temelini oluşturan kuralları doğrultusunda değişiklik yapması gereken şeyler vardır. Anayasa ve yasalarımızda şarta aykırı hükümlerin değiştirilmesi henüz mevzuatımızda yer almayan ve onaylayarak benimser gibi göründüğümüz ilkelere gereken biçimde uygulamalarımızda yer verilmelidir (TBD 1995: 27).
III. TÜRK YEREL YÖNETİMLERİ
    Yerel yönetimler, yerel toplulukların ortak ihtiyaçlarını karşılamak, ekonomik, kültürel zenginlik ve refaha ilişkin yerel hizmetleri görmek üzere kurulan ve bu hizmetleri genel yetki ile kendi sorumluluğunda, yerel topluluğun yararları doğrultusunda yerine getiren, hiçbir ayırım gözetmeden insanı yerel demokrasinin temeli kabul eden, işleyişinde çoğulcu ve katılımcı demokrasi ilkelerini yaşama geçiren, yetkilerin yerel topluluğa en yakın yönetim birimlerinde kullanıldığı, kamu tüzel kişiliğine sahip özerk ve demokratik yönetimlerdir (Yıldırım 1993: 3).
    Yerel nitelik taşıyan kamu hizmetlerinin sunumunda merkezden yönetimin sakıncalarını gidermek, yöre halkına daha nitelikli ve hızlı hizmet sunmak amacı ile kurulmuş örgütlerdir (Şahin 1997: 1).
    Yerel yönetimler halka en yakın birimlerdir. Kendi sınırları içerisinde başarılı olmaları, o alanda yaşayan yerel topluluğu ilgilendiren tüm kamu hizmetlerinden sorumlu tek yönetsel kuruluş olmalarına bağlıdır (Yalçındağ 1993: 45)
    Demokratik ülkelerde son yıllarda yaşanan gelişmeler yerel yönetimlerin yetki, görev ve gelir yönünden daha fazla güçlendirilmesi yolundaki çalışmaları gerekli kılmıştır.
    Türk yerel yönetimlerine bakıldığında merkez karşısında yetkilerini kullanamayan, çağdaş yerel yönetim anlayışı içinde yerel demokrasinin işlevlerini yerine getirmek için yerel özerklikten, güçten ve demokratiklikten uzaklaşmış birimler göze çarpmaktadır ( Eslek 1997: 1).
    Son yıllardaki gelişmeler, artan nüfus, kaliteye daha fazla önem verilmesi sonucu görevleri sürekli artan Merkez artık tıkanmıştır. Kamu hizmetlerine ilişkin hemen hemen tüm yetki ve sorumluluğun merkezde toplanması buna yol açmıştır ( Çoker 1993:3).
    Merkez ve yerel yönetimler birbirinin rakipleri değildir. Aksine tamamlayıcısıdırlar. Yerinden yönetim ve katılımın etkili olması en büyüğünden en küçüğüne kadar tüm toplumsal kurumların demokratikleşmesi ve olgunlaşması ile mümkündür. Bu, yerinden yönetimin yaygınlaştırılması ile sağlanır.
    Ülkemiz yerel yönetimlerinin genel durumları şöyle özetlenebilir:
    Türkiye'de görev, yetki, sorumluluk ve kaynak paylaşımı açısından merkez ve yerel yönetimlerde karmaşık bir yapı mevcuttur. Her sorun ve konu Ankara'dan çözümlenme yoluna gidilmektedir. Bu ise merkeziyetçiliği arttırmakta, kamu hizmetlerinde etkinlik ve verimlilik kaybına yol açmaktadır.
    Yerel yönetimlerimiz mali kaynaklar yönünden merkeze bağımlıdır. Serbestçe toplayabilecekleri yerel nitelikte kaynaktan yoksun bırakılmışlardır. Öz gelir payları toplam gelir içinde oldukça düşüktür (Geray 1993: 14).
    Yerel yönetimler üzerinde merkezin aşırı bir vesayet yetkisi vardır. Bu, kimi durumlarda keyfi, partizanca ve taraf tutarak müdahale etme olanağı yaratmaktadır.
    Merkezi yönetim il sınırları içinde görev yapan il özel idareleri karar organları yöre halkınca seçilen, yürütme organ üyeleri ve temsilcileri merkezce atanan kuruluşlardır. Belediyeler karar ve yürütme organları yerel halkça seçilen ve köylerden sonra halka en yakın kuruluşlardır.
    Kentler, beldeler büyümüş, sorunları artmış, belediyeler bugünkü yapıları ile sorunları çözmede yetersiz kalmıştır. İl özel idareleri ile köyler gelişmediği gibi saman içinde daha etkisiz hale gelmiştir. İlçelerin kendi bütçeleri yoktur. Hizmet yapımında merkezin tercihi etkilidir. Köylerde muhtar adeta devletin memuru olmuştur. Bu durumda yerel hizmetlerin gerçekleşmesine olanak kalmamıştır.
    Yerel yönetimler çağın gerekleri ile bağdaşmamakta, merkezi yönetimin ufak modelleri olarak gelişmişlerdir. Taşra kuruluşları arasında uyum sağlanamamıştır. Taşra kuruluşları ile il özel idareleri arasında yerel hizmetlerin görülmesinde bağ oluşmamıştır (TBD 1995: 171).
    Büyük ölçüde merkezi vesayet denetime bağlı olan yerel yönetimler yeterince demokratik değillerdir. Halkın karar süreçlerine katılım olanakları sınırlıdır (Ergun-Polatoğlu 1992:115).
           Demokrasinin vazgeçilmez öğesi olan yerel yönetimler geleceğin dünyasının temel taşları olarak görülmektedir. Ülkemizdeki demokratik sürecin gelişmesi için yönetim yapımızın aşırı merkeziyetçilikten kurtarılması, çağdaş, özerk, demokratik yerel yönetim anlayışının yaşama geçirilmesi gereklidir.
           Bölgesel, kıtasal, küresel düzeylerde gerçekleşmekte olan süreçler, var olan düzenin konumu, işleyişini önemli ve köklü değişikliklere zorlamaktadır. Bunların başında " yerellik" gelir (Yıldırım 1993: 149)
           Yeel hizmetlere ilişkin yürütme yetkisi yerel halka, onların temsilcilerine verilmeli ve tek yetkili ve sorumlu konuma getirilmelidir.
           Yerel yönetimlerin mali ve idari özerkliğe kavuşabilmeleri için Anayasanın ilgili maddeleri değiştirilmeli, merkezde siyasal iktidarı elinde bulunduranların yandaşı olmayan belediyeleri cezalandırıcı, yandaşlarını kayırıcı eğilimlerinden vazgeçirtmek gerekir (TBD 1995b: 127).
           Halkın yerel yönetimler üzerindeki denetimini sağlayacak ve etkin kılacak yeni düzenlemeler yapılmalı, yerel yönetimler halkın denetimine açık tutulmalıdır.
           İl özel yönetimleri bölgesel ve kırsal gelişme açısından uygulamada tartışılır niteliktedir. İller bölgesel planlama ve kalkınmada yetersizdir. İllerin yanında ilçelerin en elverişli yönetsel birimler olarak güçlendirilmesi gerekir ( Yalçındağ 1991: 129).
           Yerel yönetimlerin seçilmişleri, demokratik ve siyasal hayatın gerekleri dışında dar, siyasal parti bağları içinde sıkışmaları önlenmelidir.
           Merkezle yerel yönetimler arasındaki ilişki yerel birimleri güçlendirecek yapıya kavuşturulmalı, yerel hizmetler yerel topluluğun sorumluluğu altında kalmalıdır.
           Demokratikleşme ve kalkınma sürecinde önemli fonksiyonlara sahip yerel yönetimlerimizin gelişmesi merkezin yumuşatılması ile gerçekleşebilir.
           Merkezin yerel birimlerin gelişmesini engelleşici zihniyeti değişmelidir. Yerel hizmetleri en etkin ve verimli, en iyi biçimde yerine getirecek olanlar yerel birimlerdir. Yerel birimlerin güçlendirilmesi demokratikleşmenin vazgeçilmez gereğidir.
           İş başındaki hükümet programlarında yerel yönetimlerin güçlendirilmesine ilişkin sözlerin yerine getirilmesi beklenmektedir. Bu bağlamda Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına konulan çekince maddelerinin kaldırılması bir iyi niyet göstergesi olabilir.
           Yerel birimlerimiz görevlerini halkın beklentileri doğrultusunda gerçekleştirmek için tam bir özerkliğe sahip kılınmalıdır. Bu bağlamda, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının ilkeleri dikkate alınarak yerel yönetimler etkin ve demokratik bir yapıya kavuşturulmalıdır. Nitekim, şar; yerel özerklik kavramının dayandığı ana ilkeleri içermekte olup, yerel kuruluşların görev ve sorumluluklarını, gelir kaynaklarını, devletin mali desteğini, yönetsel denetimi vb. bir çok konuyu düzenlemiştir ( Geray 1993b: 9).
           Yerel yönetimlerimizde gerçek demokrasi halkın değişik katmanlarının yönetime katılacağı bir uygulama ile özlenen yapıya kavuşturulması ancak olabildiğince özerklik tanınmasına ve bu bağlamda keyfiliğe açık vesayet denetiminin hukuka uygunluk denetim ile sınırlı tutularak hem vatandaşı hem merkez yönetimi hem de yerel yönetim ilgililerini harekete geçirecek denetim sürecinde son sözü söyleyecek bağımsız bir yargının varlığına bağlıdır ( Yalçındağ 1993b: 65).
           DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
           Türkiye ve dünyada yaşanan hızlı kentleşme, sürekli toplumsal ve teknolojik gelişmeler, değişimler ve demokratikleşme, merkezi yapıdan uzaklaşma, yerellik gibi olgular yerel yönetimler üzerinde yeni anlayış ve arayışlara yol açmıştır. Bu bağlamda yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve geliştirilmesi konusunda ortak bir anlayış oluşmuştur. Bu anlayışa göre;
           Yerel birimlerimiz, gelişmeler karşısında halkın ihtiyaçlarına, beklentilerine olumlu yanıtlar verebilecek bir yapıya kavuşturulmalı, tam özerkliğe sahip kuruluşlar olarak yeniden yapılandırılmalıdır. Bu konuda yapılacak sağlıklı bir reform yerel birimlerin gelişmesi açısından yararlı olabilir. Bu bağlamda yerel birimlere uygulanacak reformda şu özelliklerin yer alması gerekmektedir:
           Yerelleşmenin üniter devlet yapısını bozacağı düşünülerek daha fazla yetki vermekten kaçınan tutum ve zihniyetten vazgeçilmelidir.
           Yerel makamlar kendilerine ait görevlerde tam bir söz hakkına sahip olmalıdır. Merkezin sürekli denetimi olmamalı, var olan denetim "hukukilik" denetimi ile sınırlı tutulmalı, " yerindelik" denetim kaldırılmalıdır.
           Merkezi yönetimin yetkilerin daha büyük bir bölümünü yerel yönetimlere aktarması ve yerel birimlerin daha özerk kılınması çağımız demokrasi anlayışının vazgeçilmez gereğidir.
           Yerel yönetimlere özerkliğin sağlanması, halkın katılımının, demokratikleşme ve çağdaşlaşma gereklerinin yerine getirilmesi, özerkliğin gerçek anlamını ifade etmesi uygulama ile uygulayıcının tutumu ile ilgilidir. Özerklik tanınan birimler yetkilerini korkusuzca kullanmalıdır.
           Güçlü bir devlet yapısı, merkez ile uyumlu, güçlü yerel yönetimlerin varlığına, güçlü yerel yönetimlerin varlığı da her yönden özerk bir yönetim yapısına sahip yerel yönetimlere bağlıdır.
KAYNAKÇA
Aktan, coşkun Can,
Politik Yozlaşma ve Kleptokrasi, AFA yy, İstanbul 1992
Avrupa Kentsel Şartı,
İçişleri Bakanlığı, Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü, Yayın No: 10,1996
Çoker, Ziya,
Yerel Yönetim Reformu, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi , Cilt 2, Sayı 4, Temmuz 1993
DPT,
Mahalli İdareler Ve Büyükşehir Yönetimi, 7. Beş Yıllık Kalkınma Planı Özel İhtisas Komisyon Raporu, Ankara, 1994
Ergun, Turgay-Aykut Polatoğlu,
Kamu Yönetimine Giriş, TODAİE yy, Ankara, 1992
Eslek, Serpil,
Belediyelerde Atanmış Yöneticilerin Eğitim Gereksinmesinin Belirlenmesi, 21.yy'da Nasıl Bir Kamu Yönetimi Sempozyumu Yöneticilik ve Yetiştirme Grubu Bildirileri, TODAİE yy, 7-9 Mayıs 1997, Ankara
Geray, Cevat,
Nasıl Bir Kamu Yönetimi Düzeltimi, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi,Cilt 2, Sayı 5, Eylül 1993.
Geray, Cevat,
Kaya Yazanağı Açısından Yönetimin Taşra Birimlerinin Yeniden Düzenlenmesi, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi,Cilt 2, Sayı 1, Ocak 1993b
Keleş, Ruşen,
Belediye Gelirler, Amme İdaresi Dergisi, Cilt 20, Aralık 1997' den ayrı baskı
Keleş, Ruşen,
Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, Cilt 4, Sayı 6, Kasım 1995
Keleş, Ruşen,
Yerinden Yönetim ve Siyaset, Cem Yayınevi, İstanbul, 1994
Şahin, Yeşim Ediz,
Belediye Örgütlerinde Yönetici Davranışı, 21.yy'da Nasıl Bir Kamu Yönetimi Sempozyumu, Yöneticilik ve Yetiştirme Grubu Bildirileri, TODAİE yy, 8-9 Mayıs 1997, Ankara
Tortop, Nuri,
Güçlü Mahalli İdare Anlayışının Gelişimi, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi ,Cilt 2, Sayı 2, Mart 1993
Tortop, Nuri,
Mahalli İdareler, Yargı yy, Ankara,1994
Tortop, Nuri, Eyüp İspir, Burhan Aykaç,
Yönetim Bilimi, Yargı Yayınları, Ankara,1993
TBD,
Belediyeler Ve İdari Vesayet, Türk Belediyecilik Derneği, Ankara, 1995
TBD,
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı Karşısında Türkiye ve Diğer Ülkeler, Uluslar arası Konferans, Ankara, 1995
Yalçındağ, Selçuk,
Yerel Yönetimlerde Yeniden Yapılanma, Amme İdaresi Dergisi, Cilt 24, Sayı 3, 1993
Yalçındağ, Selçuk,
Bitmeyen Senfoni: Yerel Yönetimler Reformu, Amme İdaresi Dergisi,Cilt 26, Sayı1, Mart 1993b
Yıldırım, Selahattin,
Yerel Yönetimler ve Demokrasi, T.C. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı Yerel Yönetimleri Geliştirme Programı, Raporlar Dizisi 1, Kent Basımevi, İstanbul, 1993
Zengin, Eyüp,
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı ve Türkiye, Türk İdare Dergisi,Cilt 66, Sayı 403, Haziran 1994

552 SAYILI KHK VE BELEDİYE TOPTANCI HALLERİ

Bu çalışma Mevzuat Dergisi Yıl 4 Sayı 45 Eylül 2001' de yayımlanmıştır

Yaş sebze ve meyve ticaretinin kalite, standart ve sağlık kurallarına uygun olarak serbest rekabet sistemi içerisinde yapılmasını sağlamak, üretici ve tüketiciler ile yaş sebze ve meyve ticaretini meslek edinenlerin çıkarlarını dengeli ve eşit şekilde korumak ve toptancı hallerini modern ve çağdaş bir alt yapı sistemine kavuşturmak olarak amacının belirlendiği, 24.06.1995 tarihli ve 552 sayılı Yaş Sebze ve Meyve Ticaretinin Düzenlenmesi ve Toptancı Halleri Hakkındaki Kanun Hükmündeki Kararname 27.06.1995 tarihli ve 22326 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bu yazıda, yukarıda somut ifadelerle belirlenmiş olan amaç ve toptancı halleri ile ilgili diğer mevzuat hükümleri  çerçevesinde ülkemizdeki belediye toptancı hallerinin mevcut durumu ele alınmıştır.


KURULUŞ
3 Ekim 1996 Tarih ve 22776 Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan Toptancı Hallerinin Kuruluş Esasları Hakkında Yönetmelik, Belediyeler ile diğer gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulacak olan toptancı hallerinin kuruluşuna ilişkin usul ve esasları belirleyerek, herhangi bir toptancı hâl kuruluşunun kuruluş prosederünü (kurucularda aranacak şartlar, başvuru için gerekli belgeler, yapılan teknik inceleme, faaliyet izni vb ) açıklayarak, toptancı hâllerinin kuruluşlarını belirli bir standarta kavuşturma gayretine girmiştir. Nitekim, bu Yönetmelik içerisine yerleştirilen yaş meyve ve sebze toptancı halleri tip proje esaslarının bu prosedürde önemli bir yeri bulunması, bahsedilen “ gayret” in önemli bir göstergesidir.
Tip Proje Esasları, toptancı hallerini büyüklüklerine göre; büyük orta ve küçük olarak üç gruba, hizmet amaçlarına göre; merkez tüketim, transit ve ortak amaçlı olarak üç sınıfa ayırmıştır. Bu ayırımın nedeni her grupta ve sınıfta aranılan hizmet tesislerinin farklı farklı olmasıdır.
Tip proje esasları, toptancı hallerinin şehrin trafihi yoğun merkez ve kavşaklardan uzakta olmasını, şehre giren ve şehirden çıkan bir ana karayolu veya su yolu kenarında veya demirlyolu güzergahında kurulması gerektiğini, kuru ve iyi drene edilmiş bir alanda tesis edilmiş olması gerektiğini, su baskınlarına maruz kalmayacak şekilde alt yapı tesislerinin tamamlanmış olması gerektiğini, pis koku ve duman saçan sanayi bölgelerinden, yoğun yerleşim merkezlerinden, şehirlerin kanalizasyon boşaltan akarsulardan, çöp yığınak alanlarından veya tozlu yerlerden uzakta bulunması gerektiğini, hâl tesislerinin ürün getiren ve götüren araçların kolay manevra yapabilecekleri kadar genişlikte olması gerektiğini vurgulamıştır.
Ülkemizde mevcut bulunan toptancı hallerinin çoğunun yukarıdaki belirlenen esaslardan ne kadar uzakta olduğu aşikardır. Bunun nedenin mevcut toptancı hallerinin çoğunun bu Yönetmelik öncesinde faaliyet göstermesidir. Belediyeler, toptancı hallerinin yerlerini değiştirme, şehir dışına taşıma yoluna gitmeye başlamasıyla toptancı halleri belirli bir standarta kavuşmaya başlamıştır. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı da yeni kurulacak olan toptancı hallerinin bu Yönetmeliğe uygun olması hususunda oldukça hassas bir tutum izlemektedir.

TEŞKİLATLANMA
552 sayılı KHK’ nın 19 uncu maddesine göre hazırlanan, 28.12.1997 Tarih ve 23214 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Toptancı Hallerin Yönetim ve İşleyişi Hakkında Yönetmeliği toptancı hallerinin yönetimi ve işleyişi ile ilgili usul ve esasları belirlemiştir.
KHK’ nın 19 uncu maddesi ve Yönetmeliğin 5 inci maddesi, hâl müdürü atanacak kişilerin ziraat, ekonomi, tarım ekonomisi, gıda mühendisliği, işletme ve pazarlama konuların birinde dört yıllık yüksek öğrenim görmüş olması, konusu ile ilgili en az 5 yıllık tecrübeye sahip bulunmasını şart koşmuştur.
Hem KHK, hem de Yönetmelik zorunlu kıldığı bu şartla hâl müdürlerini özel bir konuma koymuştur. 4 yıllık yüksek öğrenim ile yetinmeyip öğrenim konularınında belirlenmesi ve bunun yanında da tecrübe istemesi bunun en büyük göstergesidir. Atanan kişinin atanma tarihinden itibaren 1 ay içerisinde İl Sanayi ve Ticaret Müdürlüğüne bildirilmesi bu göstergeyi destekleyen bir diğer unsurdur.
Hâl müdürünü özel bir konuma koyan mevzuat hükümleri ayn hassasiyeti hâl müdürlüğünde görev yapacak personel hakkında göstermemiş, personel hakkında herhangi bir nitelik saptamasına gitmemiştir. Bu, uygulamada belirli bir standart ve çağdaşlığı yakalama çabasında olan toptancı hallerinin işleyişinde problemlere neden olmakta, hâl müdürlerinin mevzuat hükümlerini uygulamada daha fazla çaba göstermesine yol açmaktadır. Belediyelerin, hâl müdürlüğü bünyesinde görevlendireceği personeli daha dikkatli seçmek suretiyle (eğitim, bilgisayar kullanma becerisi, muhasebe vb) hâl müdürlüğünün işlevlerini yerine getirmede yardımcı olmaları gerekmektedir.
Yukarıda  saptanan problemin bir benzeri hâl zabıtasının görevlendirilmesinde görülmektedir. toptancı hâl kurulmuş bulunan şehirlerde belediye ve mücavir alanları içerisinde toptancı hâl veya bu çerçevedeki denetim hizmetlerinin yerine getirilmesi amacıyla hazırlanan 11 Eylül 1998 tarihli Hâl Zabıtası Teşkilatı Personelinin Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik hükümleri gereği Belediyeler; toptancı hallerinde hâl müdürüne bağlı olarak toptancı haldeki tahsis edilen satış yeri sayısına göre sayısı en az 2-15 arasında değişen zabıta memuru görevlendirmesi gerekmektedir.
Yönetmelik ve genelgelerle denetim hizmetlerinin yerine getirilmesini teminen kendilerine bir çok görev yüklemlenen toptancı hâl zabıtasının görev yerlerinin sık sık değiştirilmesi kendilerinden beklenen etkili ve verimli hizmetin alınmamasına sebep olmaktadır. sözü edilen görev yeri belediye hizmet birimlerini ifade etmektedir. Söz gelimi 6 ay hâl zabıtası olarak görev yapan personel daha sonra meydan, trafik zabıtalığı görevine verilmektedir. Uygulamada bu işleliş bazı problemleri de beraberinde getirmektedir. zira kendisine verilen görevleri yeni yeni öğrenmeye başlamış olan memur daha iyi hizmet vermeye başladığı anda yeri değiştirilmekte, bu ise zabıta memurundan istenilen verimi alamamaya yol açmakta, onlardan yeterli derecede faydalanma imkanını ortadan kaldırmaktadır.

BİRİMLER

Toptancı Hâllerin Yönetim ve İşleyişi Hakkında Yönetmelik, toptancı hallerini tahsis, ahakkuk ve tahsilat birimi, mal tespit, kontrol ve istatistik birimi, hakem kurulu bürosu birimi ve yardımcı hizmetler birimi olarak birimlere ayırmış ve bu birimlerin hâl müdürünün gözetim ve denetimi altında oluşacağını vurgulamıştır.

1.     Tahsis, Tahakkuk ve Tahsilat Birimi
Toptancı Hâllerin Yönetim ve İşleyişi Hakkında Yönetmeliğin 4 üncü maddesine göre tahsis, tahakkuk ve tahsilat biriminin görevleri, mezkur Yönetmeliğin 9 uncu maddesinde şu şekilde sıralanmıştır.
1.     Tahsis sahiplerinin işyeri tahsis işlemlerini yürütmek, tahsis ücret ve teminatlarını alıp belediye veznesine yatırmak,
2.     Tahsis sahiplerinin satış işlemlerinden alınan belediye veya işletme payı gelirlerini hesap ederek tahakkuk belgesi düzenlemek, pay gelirlerini tahsil etmek.

Uygulamada farklılıklar olmasına rağmen bu birimlerin işlevleri şu şekilde yürümektedir:  Satıcıların sattıkları mallara ilişkin onlardan gelen günlük satış bordroları ve satılan her malın nevini gösteren satış icmallerindeki bilgiler, satılan malın hâl dışına çıkışında kapı görevlileri tarafından bir nüshası alıkonan faturalardaki bilgilerle karşılaştırılmakta, bu karşılaştırma işleminin teyiti yapıldıktan sonra her bir satıcının haftalık satışları belirli bir günde toplanarak % 2 belediye rusumu hesaplanmakta ve bu miktarlar hâl rüsum tahsilat defterine işlenmektedir..
Satıcılara tahakkuk ettirilen rüsumlar hazırlanan hâl rüsum cetveline yazıldıktan sonra komisyonculara tebliğ edilmektedir. Tahsildarlar tahakkuk eden miktarları toplamaya, Belediye tarafından Hâl Müdürlüğüne, oradan da kendilerine zimmetlenmiş seri noları belli olan makbuzlar karşılığında yapmaktadırlar. Tahsildarlar, tahsil ettikleri miktarların dökümünü tahsildara mahsus irsaliyelere yaptıktan sonra bunu hâl müdürlüğü muhasebe servisine getirmekte, muhasebe servisinde bilgiler tekrar kontrol edildikten sonra irsaliye hülasası ve ortaya çıkan miktarın belediye hesabına yatırılması için tahsilat müzekkeresi düzenlenmektedir.
Daha sonra tahsildar evraklar ile beraber belediye hesap işleri müdürlüğüne giderek burada teslimat müzekkeresi kestirmektedir.
 Tahsildarların yatırmış oldukları bu paraları gösteren dekontlara ilişkin bilgiler, Hâl Müdürlüğünde tahsildarlar için tutulan Defterde her bir tahsildar için ayrılmış kısımlara kaydedimektedir.
Yukarıda satıcıların satış işlemlerinden kendilerine tahakkuk ettirilen belediye rüsum paylarının tahakkuk ettirilmesinden bankaya yatırılmasına kadar yapılan işlemler, satıcılara aylık olarak tahakkuk ettirilen hâl işgaliye ücretleri için de aynı şekildedir.
Yazı dilinde karışık olarak görülebilecek bu işleyiş, uygulamada da hantal bürokrasiyi de beraberinde getirmektedir. Oysa, hâl rüsum cetveline işlenen ve komisyonculara tebliğ edilen miktarların komisyoncular tarafından bu bankada belediye hesabına açılacak bir hesaba yatırımının sağlanılabilmesi tahsis, tahakkuk ve tahsilat biriminde görevlendirilen personelin iş yükünü hafifletme imkanı bulunabilecektir.

2.           Mal Tesbit, Kontrol ve İstatistik Birimi
Toptancı Hallerin Yönetim ve İşleyişi Hakkında Yönetmeliğin 9 uncu maddesinde mal tespit, kontrol ve istatistik biriminin görevleri şu şekilde sıralanmıştır:
1.              Hâl’ e giren malların tartı ve sayım işlemlerini yapmak,
2.              Giren malların cins, miktar ve çeşidi ile  göndericisi, nakliyecisi ve alıcısına ilişkin bilgileri kayda geçirmek,
3.              Hâlden çıkan malların bordro ve faturalarda yazılı fiyatları, cins, miktar ve çeşitleri ile satıcısı ve alıcısına ilişkin bilgileri kaydetmek ve bu bilgilerin gerçeğe uygunluğunu kontrol etmek, gerçeğe uygun verilen ve fatura düzenlenen mallara çıkış izni vermek,
4.              Mal giriş çıkış miktar ve çeşitlerine ve çıkış fiyatlarına ilişkin bilgileri her gün Hâl Müdürüne iletmek,
5.              Tespit, kontrol ve istatistik ile ilgili diğer görevleri yapmak

552 sayılı KHK malların toptan alım ve satımının toptancı hâllerde yapılacağını hüküm altına almış ve  Toptancı Hallerin Yönetim ve İşleyişi Hakkında Yönetmelik ise kilo ile yapılan satışlarda 100 kilo, tane ile yapılan satışlarda 150 adet, bağ ile yapılan satışlarda 50 bağ miktarındaki veya bu miktarları içine alabilen dolu çuval, sandık, kasa gibi kap ve kapları toptan satış birimi saymıştır.
Bu şekilde ölçüm çeşitlemesine gidilen malların toptancı hale girişinde de tartılarının yapılıp kayıt altına alınması, aynı şekilde de satıcılar tarafından satılıp hâl dışına çıkartılan mallara ait bilgilerin de kayıtlara aksettirilmesi ve bu şekilde giriş ve çıkışı yapılan mallara  ait istatistiki bilgilerin elde edilmesi görevi bu birime verilmiştir.

3.           Hakem Kurulu ve Hakem Kurulu Bürosu
26 Ağustos 1998 tarih ve 23455 Mükerrer Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Toptancı Hâl Hakem Kurulları Yönetmeliği gereğince oluşturulması gereken Toptancı Hâl Hakem Kurulu, bu Yönetmeliğin 5 inci maddesi gereği, Sanayi ve Ticaret İl Müdürünün  veya onun görevlendireceği bir memurun başkanlığında, o yerde bulunan
a-          Hâl müdürü dışındaki belediye personeli arasından belediye encümenince görevlendirilen, konunun uzmanı bir memur,
b-          Ziraat odası yönetim kurulunca odaya kayıtlı yaş sebze ve mey ve üreticileri arasından seçilecek bir üretici,
c-           Ticaret odası yönetim kurulu tarafından seçilen öncelikle laş sebze ve meyve ticaretiyle uğraşan odaya kayıtlı bir tacir,
d-          Toptancı halde komisyoncu olarak çalışanların üye oldukları dernek ve oda yönetim kurulunca kendi üyeleri arasından iki yıl için seçilmiş bir komisyoncu,
e-          Vali veya kaymakam tarafından o yerdeki en fazla üyeye sahip tüketici olduğu bildirilen tüketici örgütü yönetim kurulunca kendi üyeleri arasından seçilen bir tüketici olmak üzere başkan dahil altı kişidir.
Oldukça geniş bir kesimin temsilcilerinin katılımıyla oluşturulan hakem kuruluna, ilgili Yönetmelik gereği; 552 sayılı KHK kapsamında, toptancı hallerde ortaya çıkan anlaşmazlıkları çözümlemeye ilişkin ve hakem kuruluna intikal ettirilen konularda görüş bildirmeye ilişkin olmak üzere üç farklı ama birbiriyle bağlantılı çok önemli görevler verilmiştir.
Hakem kurulunun ayda bir kez toplanma gereği, 4 aylık faaliyet raporu düzenleme ve bu raporların bir örneğini il sanayi ve ticaret müdürlüğüne, bir örneği ilgili beledeyi başkanlığına gönderme bir örneğini ise toptancı hâl binasında uygun yerlerde ilan edilmesi hakem kurulunun işlevine atfedilen önemin göstergesidir.
Bu göstergenin bir gereği olarak kurul çalışmalarının düzenli olarak çalışabilmesini temin etme, hakem kurulunun yazı, karar, tutanak ve tebligat işlemlerini yapmak için hakem kurulu bürosu bir birim olarak ortaya çıkmaktadır.
Hakem kurulu bürosu, toptancı hâl hakem kuruluna intikal ettirilecek yazılı ve sözlü başvurularının yapılabileceği ve hakem kurulunun sekreteryası sayılmakta, toptancı hali ile ilgili olarak ortaya çıkabilecek henhangi bir şikayetin muhatap yeridir.
Toptancı hallerinde ortaya çıkan anlaşmazlıklar ile toptancı halinin işlemlerinden kaynaklanan şikayetlerin müracatının yapılabilmesi açısından hakem kurulu bürosunun oluşturulması, oluşturulacak bu büro ile ilgili personel, kırtasiye ve yer ihtiyacının giderilmesi için Belediye yönetmelikle kendisine verilmiş yükümlülüğü yerine getirmelidir.

MUAMELAT
Toptancı hallerin yönetimi ve işleyişi hakkında yönetmeliğin 31 inci maddesine göre Hâl Müdürlükleri, gelen ve çıkan mal defteri, tahakkuk ve tahsilat defteri ile istatistik defterini tutmakla yükümlüdürler.

Bu defterlerden ilki gelen ve çıkan mal defteridir. Bir sayfasına toptancı haline satılmak üzere gönderilen malların geliş tarihine, cinsine, miktarına, göndericisine, taşıcıyı firması ve araç plaka numaraları ile satıcısına; diğer sayfasına toptancı halde satılan malların satış tarihine, cinsine, miktarına, satıcı ve alıcısına ait kayıtların yapıldığı defter olan Gelen ve Çıkan Mal Defteri hale giren ve halden çıkan yaş sebze ve meyvelere ait bilgileri kayıt altına alarak istatistiki bilgilerinde alınmasını da sağlamaktadır
Toptancı halden satın alınan malların üzerinden alınan belediye veya işletme payının tahakkukuna ve bu payların tahsilatına ilişkin bilgilerin kaydedildiği, üzerinden belediye veya işletme payı tahakkuk ettirilen malın cinsi, miktarı, bedeli, bordro numarası ile tahakkuk ettilen belediye veya işletme payı miktarı ve tarihi kaydedidiği, ayrı bir sütuna ise, bu tahakkuklar sonucu satıcıdan tahsil edilen belediye veya işletme payı tahsilat miktarı ve tahsilat tarihi yazıldığı defter olan Tahakkuk ve Tahsilat Defteri toptancı hâlllerdeki işlemler neticesinde belediyenin elde ettiği geliri göstermede en önemli araçtır.

Toptancı hallerde tutulması gerekli olan bir diğer ise istatistik defteridir. Toptancı halden çıkan malların cins, miktar ve bedellerinin günün gününe kaydedildiği, kayıtların toplanmasından aylık ve yıllık mal çıkış bilgilerinin hesap edilebileceği bir defter olan İstatistik Defterininhale giren ve halden çıkan mallar hakkında istatistiki bilgilere ulaşılmasını sağlamaktadır. Toptancı halden çıkan malların hareketlerinin izlenebilmesinin sağlanabilmesi, hangi komisyoncunun ne kadar mal alıp sattığının belirlenmesi ve hâl müdürlüğünün işlemlerinin ne derecede verimli olduğununu tespitinin yapılabilmesi, bu arada da  o yerdeki aylık yaş meyve ve sebze tüketiminin hesaplanarak ekonomik bir veri oluşturulabilmesi istatistik defterinin sağlıklı bir şekilde tutulmasına bağlıdır.

KONTROL VE DENETIMLER
552 sayılı KHK’ nın 5 inci maddesinde malların toptan alım ve satımının toptancı halinde yapılacağı hüküm altına alınmış, malların beleriye sınırları içerisinde parekende olarak satışını yapanların bunların toptancı halde satın alındığını belgelemek zorunda oldukları belirtilmiştir.
Bu hükümlere aykırı hareket eylemleri tespit edilen nakliyeciler ile ambar sahiplerinin tasarrufu altındaki her türlü nakil vasıtalarının, trafik ruhsatnameleri alıkonularak hâl müdürlüklerince 7 gün, hakem kurulu kararıyla 15 gün süre ile parka çekilmek suretiyle faaliyette men edileceği vurgulanmıştır.
Bu maddenin son fıkrasında Belediyelerin, malların belediye sınırları ve mücavir alanları içerisinde toptan alım ve satımlarının münhasıran toptancı hallerde yapılmasını sağlamak amacıyla her türlü tedbiri almakla görevli ve yükümlü oldukları belirtilmiştir.
KHK’ nın uygulanmasında ortaya çıkan sorunları en aza indirmek, çözümlemek ve uygulamada birliği sağlamak amacıyla Sanayi ve Ticaret Bakanlığı İç Ticaret Genel Müdürlüğü tarafından 98/1 sayılı Genelge yayımlanmıştır. Bu Genelge ile belediye ve mücavir alanları içinde bulunan yerleşim alanlarında kontrol ve denetim noktaları oluşturulmuş ve bu noktalarda görev yapacak personelin değişik kurumlardan olmasına (Belediye zabıtası, kolluk kuvvetleri, ticaret ve sanayi odası veya ticaret odası, ticaret borsası, ziraat odası, komisyoncular derneği, defterdarlık) özen gösterilmiştir.
98/1 sayılı Genelgenin 8 inci maddesi gereğince, kontrol ve denetim noktası görevlilerince o yerleşim birimine giriş yapan yaş meyve ve sebze yüklü araçların durdurularak;
a.     Malın üreticilerden alındığını kanıtlayan müstahsil makbuzu ve sözkonusu üreticiye ait kayıtlı bulunduğu Ziraat Odasından alınmış çiftçilik belgesi veya fatura,
b.     Toptancı hal çıkış faturası,
c.     Malın sahibi ve üreticisi olmak kaydıyla kendisinin halen üretici olduğuna dair üretim bölgesinde bulunan ziraat odasından alınan oda kayıt belgesi,
d.     Maliye Bakanlığınca belinlenen örneğine uygun olarak düzenlenmiş sevk irsaliyesinin aranacağı belirtilmiştir.
Malın sahibi ve üreticisi olmak kaydıyla kendisinin halen üretici olduğuna dair üretim bölgesinde bulunan ziraat odasından alınan oda kayıt belgesine sahip bulunulması halinde malın başka bir yerleşim birimine sevk edileceği halinde mala ve araca ilişkin gerekli bilgiler kayda alınarak nakil aracının yola devamına izin verileceği ve bu aracın bulunulan yerleşim biriminden çıkıp çıkmadığı ayrıca kontrol edileceği belirtilmiştir.
Bahse konu belgeye sahip olan üreticilerin mallarını o yerleşim birimi toptancı halinde veya toptancı hal dışında diğer gerçek ve tüzel kişilere satacaklarını beyan etmeleri halinde nakil vasıtasının alıkonulacağı, malların toptancı halde satıldığının veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilerek %15  oranındaki belediye payının ilgili belediyeye ödendiğinin tespiti halinde araç ruhsatı ilgilisine iade edileceği vurgulanmıştır.
Yukarıda (a), (b) ve (d) bentlerinde sayılan belgelerden hiçbirinin mevcut olmadığının tespit edilmesi halinde 552 sayılı KHK’ nın Toptancı Halde Satış Zorunluluğu başlıklı  5 inci maddesinin, ..... nakliyeciler ve ambar sahiplerinin tasarrufu altındaki her türlü nakil vasıtaları, trafik ruhsatnameleri alıkonarak toptancı hal müdürlüklerince yedi, hakem kurulu kararıyla on beş gün süreyle parka çekilmek suretiyle faaliyetten men edilir ve bu malların toptancı hale girişi sağlanarak hal müdürlüğünce açık arttırma ile satışı yapılır veya yaptırılır ve bu durumda belediye payı %25 olarak uygulanır şeklindeki hükmünü ihtiva eden  4 üncü fıkrasına göre işlem yapılacağı belirtilmiştir.
Mevzuatın hükümleri ile uygulama arasındaki farklılıklar, sabit nokta denetim ekiplerinin tam olarak oluşturulamamasından kaynaklanmaktadır. Uygulamada genelde belediye zabıtası ve kolluk kuvvetleri dışındaki (kolluk kuvveti de muhtemelen o sırada trafik denetimi yapan trafik polisleri olmaktadır) kurumlardan personel bulunmamaktadır. Genelgenin eleştirilecek taraflardan biri de budur. Zira, 24 saat görev yapacak olan kontrol ve denetim ekip personelinin bir kısmının konuyla çok ilgisi olmayan ticaret ve sanayi odası veya ticaret odası ve ticaret borsasından bir kısmının ise personeli çok olmayan ziraat odalarından olması kontrol ve denetim noktasında görevli personelin sadece belediye zabıtası ve kolluk kuvvetlerinden oluşmasına neden olmaktadır. 
Sabit nokta denetim ekipleri ile pazarlarda denetim yapan denetim ekiplerinin bizce en önemli fonksiyonu mallara ait fatura kontrolüdür. Bu fonksiyonun önemliliğini matematiksel olarak ve basit bir hesapla göstermeye çalışırsak meselenin ehemmiyeti daha da anlaşılır hale gelecektir.

Kilosu 100.000 TL’ den 1000 kilo (bir ton) için ödenen 100.000.000.-TL de ödenen vergi:

Verginin cinsi
Vergi oranı (%)
Miktar (TL)
Emanet KDV
1
1.000.000.-
Komisyon
8
8.000.000.-
Hâl Resmi
2
2.000.000.-
Stopaj
2
2.000.000.-
KDV
15 ( komisyonun )
1.200.000.-
SSDF
10 (Stopajın)
200.000.-
Bağ-Kur
1
1.000.000.-
TOPLAM

15.400.000.-

Hesaplamadanda anlaşılabileceği gibi fatura kesilmemiş her 100.000.000 TL lik maldan yaklaşık % 15 bir vergi kaybı söz konusudur.
Vergi kaybının önemi, miktarın ve fiyatın artışında daha da ortaya çıkmaktadır.
Burada  hesaplanması gereken bir diğer husus düşük fiyatlı faturalardır. 98/1 sayılı Genelgeye göre; faturalı malları taşıyan araçların geçişine izin vermekle beraber düşük fiyatlı faturalara her hangi bir işlem yapılamamaktadır.
Örneğin; yukarıda 100 bin liralık malın faturaya 40 bin lira yazılmış olduğunu varsayarsak ödenecek ücret 40.000.000 TL, ödenecek vergi ise,

Verginin cinsi
Vergi oranı (%)
Miktar (TL)
Emanet KDV
1
400.000.-
Komisyon
8
3.200.000.-
Hâl Resmi
2
800.000.-
Stopaj
2
800.000.-
KDV
15 ( komisyonun )
480.000.-
SSDF
10 (Stopajın)
80.000.-
Bağ-Kur
1
40.000.-
TOPLAM

5.700.000.-

Yukarıda yapılan her iki hesaplamada ortaya çıkan sonuç, miktarın ve fiyatın arttığı oranda vergi kaybının da aynı oranda arttığının açık olmasıdır.

BELEDİYE PAYLARI

552 sayılı KHK’ nın 17 inci maddesi; toptancı hallerde satılan malların toptan satış bedelinin % 2’ sini geçmemek şartıyla belediye meclislerince düzenlenecek tarifeye göre belediye payının tahsil edileceği ve bu şekilde tahsil edilen paylardan en az % 10’u izleyen yıl belediye bütçesine toptancı hâl ihtiyaçları için harcanmak üzere ödenek olarak konulacağı ve yalnız bu amaçla kullanılacağını hüküm altına alınmıştır.
Burada dikkat edilmesi gereken husus belediyelerin toptancı halin ihtiyaçları için ayırdığı bütçenin içerisine personel giderlerini koymasıdır. Bu, hale ayrılan ödeneğin neredeyse tamamının personel giderleri için harcanmasına yol açmakta, toptancı halinin diğer ihtiyaçları göz ardı edilmektedir. Toptancı hallerinde eksik olan ve toptancı halinin kurumsallaşma ve çağdaşlaşma sürecine yardım etmesini teminen toptancı haline ayrılacak ödenekler bu çerçevede değerlendirilmesi gerekmektedir.

SONUÇ YERİNE

Yaş sebze ve meyve ticaretinin kalite, standart ve sağlık kurallarına uygun olarak, serbest rekabet sistemi içerisinde yapılmasını sağlamak, üreticiler ve tüketiciler ile yaş sebze ve meyve ticaretinin meslek edinenlerin çıkarlarını dengeli ve eşit şekilde korumak ve toptancı hallerini modern ve çağdaş bir alt yapı sistemine kavuşturmak şeklinde amacının çerçevesinin çizildiği 552 sayılı Yaş Sebze ve Meyve Ticaretinin Düzenlenmesi ve Toptancı Halleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin amacına ulaşılabilmesi,  Toptancı Halinden beklenen faydanın edinilebilmesi, toptancı halinin etkili ve verimli çalışabilmesi, mevzuatın gerektirdiği şekilde yapılandırılması ve işlerlik kazanabilmesini yasanın öngördüğü kuraların tamamıyla işletilebilmesine bağlıdır.

TOPTANCI HALLERİ İLE İLGİLİ DİĞER MEVZUAT ŞUNLARDIR:
1-    Toptancı Hallerin Yönetim ve İşleyişi Hakkında Yönetmelik ( 28.12.1997 tarih ve 23214 sayılı RG),
2-    Toptancı Halllerin Kuruluş Esasları Hakkında Yönetmelik ( 03.10.1996 tarih ve 22776 sayılı RG),
3-    Yaş Sebze ve Meyve Üretici Birliklerinin Tabi Oldukları Esaslar Hakkında Yönetmelik ( 15.01.1997 tarih ve 22878 sayılı RG),
4-    Toptancı Hâl Hakem Kurulları Yönetmeliği (26 Ağustos 1998 tarih ve 23445 sayılı RG),
5-    Hâl Zabıtası Teşkilatı Personelinin Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik ( 11.09.1998 tarih ve 23460 sayılı RG).